Kütübü Sitte

İNŞİKAK SÛRESİ

 

ـ1ـ عن ابن عباس رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما. ]في قَوْلِهِ تَعالى: لَتَرْكَبُنّ طَبَقاً عَنْ طَبَقٍ. قَالَ: حَاً بَعْدَ حَالٍ، قَالَ هَذَا نَبِيُّكُمْ #[. أخرجه البخارى .

 

1. (860)- İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ), İnşikak suresinin 19. âyetinde geçen, "Bir tabakadan diğer tabakaya bineceksiniz" meâlindeki,   لَتَرْ كَبُنَّ طَبقَاً عَنْ طَبَقٍ  (ayetini biraz farklı okuyup): "Burada muhatap Peygamberiniz (aleyhissalâtu vesselâm)'dir, O'nun bir hâlden bir başka hâle geçeceğini belirtmektedir" demiştir. [Buhârî, Tefsir, İzâ's-Semâu'n-Şakkat (İnşikâk) 2.] [1]

 

AÇIKLAMA:

 

İnşikak suresinin 19. âyetinin,    لَتَرْ كَبُنَّ   kelimesinde "b" harfinin iki farklı  kıraati söz konusudur. Meşhur kıraate göre zamme ile leterkebünne diye okunur. Bu durumda fiil cemidir ve mânâ "siz" şeklinde verilir. İkinci çeşit kıraatte "b" fetha iledir ve leterkebenne diye okunur. Böyle okuyunca mâna "sen" olur.

İşte İbnu Abbas (radıyallahu anh) bu ikinci kıraatı tercih eder ve "sen" zamiriyle kastedilen muhatabın Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) olduğu belirtilir. İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ)'ın bu kıraatine göre âyetin manası şöyledir: "(Habibim) sen muhakkak ve muhakkak (Mi'rac'ta) göklerin o tabakasından bu  tabakasına çıkacaksın."

Ancak, İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) tabaka kelimesini de "hâl" olarak anlar. Bu durumda mâna şöyle olur: "(Ey habibim) sen o halden bu hâle, (müşriklere karşı o zaferden bu zafere) nâil olacaksın. (Âkibetin çok güzel olacaktır.) O halde habibim, kâfirlerin tekzibi ve küfürde inadları seni asla mahzun etmesin."

Ancak, âyet-i kerimeyi, umumiyet itibariyle müfessirler, önceki şekilde yani "b"yi zamme okuyup cemi sigasına göre anlamayı daha uygun bulmuşlar ve şu mânayı vermişlerdir:

"Siz (ey insanlar), hiç şüphesiz, o halden bu hâle (yani; şiddette ve dehşette birbirine uygun nice vartalara, ölüme, sonra kıyâmetin tabaka tabaka, safha safha korkunç duraklarına) bineceksiniz."

Şunu da belirtelim ki, "b"yi zamme okumada İbnu Abbâs yalnız değildir. İbnu Mes'ud, Kûfe ve Mekke kurrâları da öyle okurlar.

Tabaka kelimesi, sâdece İbnu Abbâs'ın anladığı şekilde "hâl" olarak anlaşılmamıştır. Semâ dahi diyenler olmuştur.

Taberî'nin kaydına göre İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) şöyle açıklamıştır: "Bu âyetten maksad şudur: Sema bâzan kırmızı bir deri gibidir, bazan yarılır, sonra kızarır, sonra tekrar yarılır.[2]

Tabak, esas itibariyle şiddet demektir. Ayette ise, kıyamet günü husûle gelecek şiddetli hâller kastedilir. Tabak "mertebe"  mânasında olan "tabaka" kelimesinin cem'i olarak da anlaşılmıştır. Böylece biri diğerinden şidetli olan mertebeler, safhalar kastedilmiş olur.

Âyette, çocuğun cenin olduğu ilk andan, doğum, bebeklik, sütten kesilme, yedi yaşına basarak yâfi olma, on yaşında hazver, on beş yaşında bâliğ, yirmi beş yaşında delikanlı... olgun, yaşlı, ihtiyar, pir-i fâni gibi bir insanın ömründe karşılaştığı haller kastediliyor da denmiştir.[3]


 

[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 4/376.

[2] Rahman sûresinin 37.âyetinin meâli şöyledir: "Artık gök yarılıp da kırmızı sahtiyan (yahut zeytinyağı tortusu) gibi bir gül olduğu zaman." Yani kıyamet sırasında semanın karşılaşacağı bir safhanın tasviri olmaktadır.

[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 4/377-378.