ـ1ـ عن أبى هريرة رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]جَاءَ مُشْرِكُو قرَيْشٍ
يُخَاصِمُونَ رسولَ اللّه # في الْقَدَرَ. فَأنْزَلَ اللّهَ تَعَالى: يَوْمَ
يُسْحَبُونَ في النَّارِ عَلَي وُجُوهِهِمْ ذُوقُوا مَسَّ سَقَرَ إنَّا كُلَّ
شَئٍ خَلَقْنَاهُ بِقَدَرٍ[. أخرجه مسلم والترمذى .
1. (806)-
Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Kureyş müşrikleri, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm)'le kader mevzuunda tartışmak için geldiler. Bunun üzerine şu âyet
nâzil oldu (meâlen): "O gün onlar yüzleri üstünde sürüklenirler. (Onlara)
tadın cehennemin dokunuşunu" (denilir). Şüphesiz ki biz, herşeyi bir takdir
ile yarattık" (Kamer, 48-49). [Müslim, Kader 19, (2656); Tirmizî, Kader 19,
(2158), Tefsir, Kamer, (3286); İbnu Mâce, Mukaddime 10, (83).]
AÇIKLAMA:
Nevevî, burada kaderin imanın bir rüknü olan
mâruf kader manasında kullanıldığını belirtir. Bu Cenâb-ı Hakk'ın önceden
takdir edip, takdirinin değişmiyeceği hususunda hükmetmiş olması, ilim ve
irâdesinin olacak şeye sebkat etmesi (yâni önceden ilmiyle bilmesi ve bu
bilgisine irâdesiyle hükmetmiş olması) demektir. Ebu'l-Velid el-Bâci başka
manaya da hükmetmişse de Nevevî onun görüşüne katılmaz.
Sadedinde olduğumuz âyet-i kerime ve hadis-i
şerif, kaderin sübûtu hususunda kesin nassdırlar. Ayrıca kader deyince
muayyen bir şey kastedilmediğini, her şeye şâmil bir kader sözkonusu
olduğunu ifade ederler. Yani her şey ezelde Allah tarafından takdir
edilmiştir ve Cenab-ı Hakk her şeyi ilmiyle ezelden beri bilmektir.