Kütübü Sitte

KÜVVİRET (TEKVİR) SÛRESİ

 

ـ1ـ عن ابن عمر رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما ]أنَّ رسول اللّه # قالَ: مَنْ سَرَّهُ أنْ يَنْظُرَ إلى الْقِيَامَةِ كَأنَّهُ رَأىُ عَيْنٍ فَلْيَقْرأ: إذَا الشَّمْسُ كُوِّرَتْ، وَإذَا السَّمَاءُ انْفَطَرَتْ، وَإذَا السَّمَاء ُ انْشَقَّتْ[. أخرجه الترمذى .

 

1. (857)- İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)   buyurdular ki: "Kıyâmeti gözüyle  görür gibi olmaktan hoşlanan kimse (şu sureleri okusun): "İze'ş-Şemsü Küvviret", "İze's-Semau'nfetarat", "İze's-Semâu'n-Şakkat." [Tirmizî, Tefsir, Tekvir, (859).][1]

 

AÇIKLAMA:

 

Bu sureler, kıyametin ruhlara ürperti veren dehşetli ahvalini tasvir ederler. Bunları okumak insana ölümü, ölümden sonra karşılaşacağı durumları hatırlatacaktır. Okuyan kimse mü'min olunca Rabbinin dilinden, vukuu kesin olan istikbâl hâdiselerini dinleyince  elbette intibâha gelecek, imanını tazeleyecek, kendisine çekidüzen verecektir. Sağlığının, gençliğinin, zenginliğinin, dünyevî iktidar ve mevkilerinin -ne kadar da yüce olsalar- fâni olduğunu anlamaya, kıyâmeti düşünmek yeterli bir derstir.

Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) pekçok günahların, gafletlerin menşei olan tûl-i emeli (yani hiç ölmeyecekmiş düşüncesiyle dünyaya dalma gafletini) ölümü sıkca hatırlayarak yırtmaya çağırır. Sadedinde olduğumuz hadis de bu manadadır. Zira kıyametin dehşetli ahvalini hatırlatacak olan mezkur sureler tûl-i emeli kıracak, gafleti dağıtacak, dinî nasihatların tesir hasıl etmesine ruhta zemin hazırlayacaktır.

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) sureleri ilk âyetleriyle hatırlatmaktadır. Kur'ân-ı Kerim'deki isimleri sırayla şöyledir: "Tekvir: 81. sûre, İnfitâr: 82. sûre, İnşikâk: 84. sure.

Bunlardan Tekvir, daha ziyade kıyametin kopma hâlini tasvir eder:

"Güneş dürülüp söndürüldüğü zaman,

Yıldızlar kararıp düştüğü zaman,

Dağlar yeryüzünden koparılıp yürütüldüğü zaman,

...Vahşi hayvanlar biraraya toplandığı zaman,

Denizler ateşlendiği zaman,

...Gök yerinden koparıldığı zaman,

O alevli ateş (cehennem) daha ziyade kızıştırıldığı zaman,

Cennet mü'minlere yaklaştırıldığı zaman, herkes ne hazırlamışsa artık hepsini görüp bilecektir..." (1-14. âyetler).

İnfitar suresi, aynen Tekvir'de olduğu gibi kıyametin kopuş hâlini tasvirden başka, kulun Rabbine karşı sorumluluğunu hatırlatır, meleklerce kişinin her ahvâlinin yazıldığını, bu yazılanlara göre hesaba çekileceğini, din gününde iyilerin cennete, kötülerin cehenneme gideceğini dile getirir. Sure, din gününü tavsifle sona erer:

"O din günü nedir? Bunu sana ne öğretti?

O din günü nedir? Tekrar bunu sana ne öğretti?

O öyle bir gündür ki, hiçbir kimse kimseye, hiçbir şeyle fayda vermeye muktedir olamayacaktır. O gün emir yalnız Allah'ındır." (17-19. âyetler).

İnşikâk suresi de önce kıyametin kopuş halini tasvir eder, sonra kitabı sağ eline verilenlerle, arkasından verilenleri tasvir eder. Son kısımda da kitâbını arkadan alacakların dünyadaki gâfil durumlarını dile getirir:

"O vakit kitabı sağ eline verilen kimseye gelince,

O, kolayca bir hesab ile muhasebe edilecek. Ehline de sevinçli dönecek. Amma kitabı arkasından verilen kimse, derhal (yetiş ölüm diye feryad ederek) helâkini temenni edecek, o şiddetli ateşe girecek. Çünkü o, ehli içinde bir şımarıktı, çünkü o, hakikaten ve kat'iyyen (Rabbine) dönmeyeceğini sanmıştı.." (7-14. âyetler)

Kur'ân-ı Kerim'de kıyâmet ahvâlini tasvir eden sureler bu üçünden ibaret değildir. Başka surelerde de insanlığın bu büyük hadisesine temas edilir. Zilzâl suresinde de canlı bir tasvir yer alır.[2]

 

ـ2ـ وعن ابن مسعود رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قال رسول اللّه #: الْوَائدَةُ وَالْمَوْءُودَةُ في النَّارِ[. أخرجه أبو داود.»وَالْمَوْءُودَةُ« البنت الصغيرة تدفن وهى حية، وكانوا في الجاهلية يفعلون ذلك »وَالْوَائِدَةُ« التى تفعل ذلك، فحر م ذلك ا“سم .

 

2. (858)- İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Çocukları diri olarak toprağa gömen de gömülen de ateştedir." [Ebu Dâvud; Sünnet, 18, (4717).][3]

 

AÇIKLAMA:

 

Bu rivayet, Tekvir suresinin 8-9. âyetleriyle ilgilidir. Orada: "Diri diri gömülen  kızın hangi suçlarından dolayı öldürüldüğü sorulduğu zaman" deniliyor.

Câhiliye devri Araplarında kızları, ar veya fakirlik korkusuyla diri diri toprağa gömmek çok yaygın bir âdetti. Sırf bu fiili ifade eden müstakil bir masdarın dilde varlığı bile, adetin yaygınlığını ifade etmede yeterlidir. Bu fiil "ve'd"dir. Hadiste geçen vâide ism-i fâildir, gömen, mev'ude ise ism-i mef'ul olup, gömülen kız çocuğu demektir.

Kızını gömen, kimsenin hem küfrü ve hem de yaptığı bu kötü ameli sebebiyle cehenneme gitmesi açık ise de gömülen çocuğun ateşe gitmesi, üzerinde  durulması gereken bir husustur. Kadı İyaz, gömülen kız çocuğunun da küfrü sebebiyle ateşe gideceğini belirttikten sonra: "Bu hadis, müşrik çocuklarının da azab göreceklerine bir delildir" der. Ayrıca şu açıklamayı sunar: "Şu te'vil de yapılmıştır: Vâideden maksad "ebe"dir, çünkü buna râzı olmuştur, mev'ûdeden maksad da "gömülene sâhip olan" yâni annedir. Anne bu davranışıyla (evlâda karşı mevcut olan fıtrî) bağı yok etmiş olmaktadır. Çünkü, câhiliye âdetine göre, hamile kadın doğum sancısı hissetmeye başlayınca, kendisi için derince bir çukur hazırlanırdı. Kadın bunun başında otururdu. Ebe de arkasında durur çocuğu beklerdi. Kadın erkek doğurursa onu  alır, kız doğurursa çukura atar, üzerini toprakla doldururdu."

Çocuk gömme hadisesi, Fahreddin-i Râzî'nin kaydına göre başka şekillerde cereyan etmektedir: "Kişi, kızı doğduğu zaman yaşamasını dilerse, çocuğa yün veya kıldan bir hırka giydirir, kırlarda davar ve deve çobanlığı yaptırırdı. Öldürmek isteyince, kıra yollamaz, boyu altı karış oluncaya kadar evde bırakırdı. Bu kadar büyüyünce annesine: "Çocuğu giydir ve süsle, akrabalarına götüreceğim" derdi. Çocuğu, böylece alır, kırda hazırladığı çukura kadar götürüp içine atar, üzerini  toprakla örterdi."

Sadedinde olduğumuz hadis, sarih bir şekilde kâfir çocuklarının cehennemlik olduklarını ifâde eder. Halbuki, İslâm dini büluğdan evvel sorumluluk tanımaz. Hadisle bu prensip arasında ortaya çıkan teâruzu bertaraf atmek için âlimler muhtelif te'viller yapmışlardır:

1- Bu hadis, hususi bir şahısla ilgilidir, hükmü teşmil edilemez. Bu fiili işleyen annelerini şikâyet eden iki kardeşin kıssası anlatılır. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) onlara cevaben: "Gömen de gömülen de ateştedir" buyurmuştur.

2- Bu hususi hadisede mevzubahis olan çocuk büluğa ermiş birisi olabilir. Büluğa ermemiş olsa bile Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e, Cenab-ı Hakk, mucize yoluyla o çocuğun cehennemlik olacağını bildirmiş olabilir.

3- Bu hadis, zinadan peydahladığı cenini düşüren ve ölen bir kadın hakkında varid olmuştur. Öyle ise bu rivâyet, müşrik çocuklarının azab görecekleri hususunda kesin hükme götürmez. İhtimal var olduğu müddetçe umumi hükme gidilemez.

Bu mütâlaaya şu cevap verilmiştir:

Bu çeşit rivayetlerde, hüküm, sebebin hususiliğine göre değil, lâfzın ifade ettiği umumi manaya göre verilir... İbnu Hacer, Dârimî'nin Câmiu's-Sahih'inde kaydettiği bir rivayete dayanarak, cahiliye devrinde bu çeşit cinayeti işleyen bir kimse Müslüman olduktan sonra diğer günahlarıyla birlikte affa mazhar olacağı neticesine ulaşır.

İbnu Abdilberr, söz konusu teâruzu bir başka yaklaşımla halletmeyi dener. Der ki: "Bu hadisi, Zührî'den sadece bir kişi rivâyet etmişti, bir başkasını görmedim. O da Ebû Muâz'dır. Bu zat, nâsi'lhadis'tir (hadisi unutan), onun rivayet ettiği hadisle amel edilmez."

Bu meselenin ihtilâflı olduğunu belirtmek için, hadisi te'vil edenlere karşı "Ebû Dâvud bu hadisi ve bundan önceki hadisi, kaderi isbat ve kâfir çocuklarının cehennemlik olduğuna delil olarak zikretmiştir" dendiğini de hatırdan çıkarmayalım.[4]


 

[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 4/371.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 4/371-373.

[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 4/373.

[4] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 4/373-375.