ـ1ـ عن أبى سعيد رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قال رسولُ اللّه #: الصَّعُودُ
عَقَبَةٌ في النَّارِ يَتَصَعَّدُهَا الْكَافِرُ سَبْعِينَ خَرِيفاً ثُمَّ
يَهْوِى في النَّارِ سَبْعِينَ خَرِيفاً فَهُوَ فِيهَا كذلِكَ أبداً[. أخرجه
الترمذى .1. (849)- Ebu Said (radıyallahu
anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), (Müddessir suresinin,
"Onu sarp bir yokuşa sardıracağım" mealindeki 17. âyetinde geçen
صعودا (sarp yokuş) kelimesini "Ateşten
bir dağdır, kâfir ona yetmiş yılda çıkar, çıktıktan sonra tekrar yetmiş
yılda cehenneme geri iner. Böylece cehennemde ebediyyen azab çeker" diye
açıklamıştır."
ـ2ـ وعن جابر رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قال نَاسٌ مِنَ الْيهُودِ ‘نَاسٍ مِنْ
أصْحَابِ النّبىِّ #: هَلْ يَعْلَمُ نَبِيُّكُمْ عَدَدَ خَزَنَةِ جَنَهَّمَ؟
قالُوا َ نَدْرِى حَتَّى نَسْألَهُ. فَجَاءَ رَجُلٌ إلى النَّبىِّ # فقَالَ
يَامُحَمَّدُ غُلِبَ أصْحَابُكَ الْيَوْمَ. قَالَ: وَبِمَ غُلِبُوا؟ قَالَ:
سَأَلَهُمْ يَهُودٌ هَلْ يَعْلَمُ نَبِيُّكُمْ عَدَدَ خَرَنَةِ جَهَنَّمَ؟
قَالَ: فَمَا قالُوا؟ قَالَ: قَالُوا َ نَدْرِى حَتَّى نَسأَلَ نَبِيَّنَا.
قَالَ: أفَغُلِبَ قَوْمٌ سُئِلُوا عَمَّا َ يَعْلَمُونَ. فقَالُوا َ نَعْلَمُ؟
لَكِنَّهُمْ قَدْ سَألُوا نَبِيَّهُمْ فقَالُوا أرِنَا اللّهَ جَهْرَةً،
عَلَىَّ بِأعْدَاءِ اللّهِ إنِّى سَائِلُهُمْ عَنْ تُرْبَةِ الْجَنَّةِ وَهِىَ
الدَّرْمَكُ. فَلَمَّا جَاءُوا قالُوا: يَا أبَا الْقَاسِمِ: كَمْ عَدَدُ
خَزَنَةِ جَهَنَّمَ؟ قَالَ: هكذَا وَهكذَا في مَرَّةٍ عَشْرَةً وفي مَرَّةٍ
تِسْعَةً. قَالُوا نَعَمْ؟ قَالَ لَهُمْ رسولُ اللّه # مَا تُرْبَةُ
الْجَنَّةِ؟ فَسَكَتُوا هُنَيْئَةً؛ ثُمَّ قَالُوا: أخْبِرْنَا يَا أبَا
الْقَاسِمِ. فقَالَ: الخُبْزُ مِنَ الدَّرْمَكِ[. أخرجه الترمذى.
2. (850)-
Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Yahudilerden bir kısmı, Hz.
Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in bazı ashâbına: "Peygamberiniz,
cehennem bekçilerinin sayısını biliyor mu?" diye sordular. Onlar:
"- Şimdilik bilmiyoruz, kendisinden soralım!"
diye cevap verdiler. İçlerinden biri Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm)'e gelerek:
"- Ey Muhammed! Bugün ashâbına galebe çalındı"
dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):
"- Ne ile, nasıl galebe çaldılar?" diye sordu.
"- Yahudiler, dedi, onlara: "Peygamberiniz
cehennem bekçilerinin sayısını biliyor mu?" diye sordu.
"- Peki ne cevap verdiler?"
"- Şimdilik bilmiyoruz, peygamberimizden
soralım" dediler. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm):
"- Bir kavme bilmediği şey sorulursa, onlar
da: "Bilmiyoruz, peygamberimize soralım deseler bu onlara galebe çalmak mı
sayılır hiç? Fakat Yahudiler peygamberlerine (olmayacak şey sormuşlar):
"Bize açıktan açığa Allah'ı göster!" demişlerdi. O Allah düşmanlarını bana
getirin. Ben de onlara cennetin beyaz toprağından sorayım." dedi.
Yahudiler geldiler ve:
"- Ey Ebu'l-Kasım, cehennemin bekçileri kaç
tanedir?" dediler. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) parmaklarıyla bir
on, bir de dokuz göstererek "19" dedi.
"- Evet!" dediler. Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) da onlara:
"- Pekala cennetin toprağı nasıldır?" diye
sordu. Bir ara sustular. Sonra:
"- Ey Ebu'l-Kasım, bize sen söyle!" dediler.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):
"- Beyaz undan yapılmış ekmektir." [Tirmizî,
Tefsîr, Müddessir, (3324).]
AÇIKLAMA:
Bu hadis, Tirmizî'nin tahricte yalnız kaldığı
rivayetlerdendir. Hadis hakkında şu değerlendirmeyi yapmıştır: "Bu hadis
garibtir. Bunu sadece bu senetle Mücâlid rivâyet etmiştir."
Mücâlid zayıf bir râvidir. Hayatının sonunda
hafızası bozulmuştur. Ancak hadisin bazı kısımlarına, Suyûtî'nin
ed-Dürrü'l-Mensûr'da İbnu Ebî Hâtim, İbnu Merdûye ve Beyhakî'den -ki Bezzar
menşe'lidir- naklen kaydettiği bir rivayet şehâdet eder: "Bir grup Yahudi,
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in ashabından birine, cehennemin
bekçileri hususunda sormuştu. Sahabî: "Allah ve Resûlü bilir" cevabını
verdi. Sonra gelip durumu Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e arz etti.
Bunun üzerine: "(Cehennem) üzerinde on dokuz (melek) vardır" (Müddessir 30)
âyeti nâzil oldu.
Metinde zâhir olmasa da, böylece bu hadisin
Müddessir suresinin nüzul sebebini açıklamak için kaydedildiğini anlamış
olmaktayız.
ـ3ـ وعن أنس رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ ]في قوْلِهِ تَعَالى: هُوَ أهْلُ التَّقْوَى
وَأهْلُ الْمَغْفِرَةِ. قالَ رسولُ اللّه #. قالَ اللّهُ تعالى: أنَا أهْلٌ أنْ
أُتَّقَى، فَمَنِ اتَّقَانِى فَلَمْ يَجْعَلْ مَعِى إلهاً فَأنَا أهْلٌ أنْ
أغْفِرَ لَهُ[. أخرجه الترمذى .3.
(851)-
Hz. Enes (radıyallahu anh), Müddessir suresinin 56. âyetinde geçen,
هُوَ اَهْلُ التَّقْوى واَهْلُ الْمَغْفِرَة
"O, kendisinden korkulmaya daha lâyık,
bağışlamaya daha ehildir" ifâdesini Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm)'in şöyle tefsir ettiğini belirtir: "Cenâb-ı Hakk (burada)
buyuruyor ki: "Ben korkulmaya lâyığım, kim benden korkarsa, kendine bir
başka ilâh edinmesin, onu affetmeye de ben ehilim, (bir başkası affedemez)".
[Tirmizî, Tefsîr, Müddessir, (3325); İbnu Mace, Zühd 35, (4299).]