Evvelemirde, dilimize eşkiyâ olarak
çevirdiğimiz, âyette geçen "harb açan" tâbiri üzerinde durulmuş ve bundan
maksadın, Müslümanların malına, canına kasteden eşkiyalar yani yolkesiciler
olduğu belirtilmiştir. Ebû Bekr İbnu'l-Arabî, muhârebeyi şöyle tarif eder: "Muhârebe,
selb (soyma) kastıyla silâh çekmedir, harb kökünden gelir, bu da "silah
çekerek Müslüman üzerinde bulunan şeyi soymak istemektir."
Bedâyi'de silah yerine sopa, taş, odun gibi
şeyler kullanılmış olsa da fiilin eşkiyâlık sayılacağı belirtilir. Başta
İmam Şâfiî olmak üzere birçok âlimler, öldürme olmasa bile, silâh çekerek
mala kast eden kimseler, bu şenî fiillerini dağda veya şehirde işleseler
bile, âyette zikredilen "muhârib (eşkiyâ)" sayılacağını kabûl etmiştir.
Ancak İmam-ı A'zam ve İmam Muhammed, şehir dâhilindeki vak'alarda imdat
isteme imkânı olduğu için, bunların "eşkiyalık" değil hırsızlık sınıfına
dâhil edilmesi gerektiğini söylemişlerdir.
İmam Mâlik, âyette kastedilen muhâribi (eşkiyâyı)
şöyle tarif eder: "Muhârib, yol kesen, nerede olursa olsun insanları
korkutup tedhişte bulunan ve yeryüzünde fesâd çıkaran kimsedir. Bu fiillerde
bulunan birisi, kimseyi öldürmemiş olsa bile muhâribtir, yakalandığı
takdirde öldürülür, öldürülmemiş ise imam (devlet reisi) öldürmek, asmak,
çaprazlama el ve ayak kesmek, nefyetmek (sürmek) cezâsından birini vermekte
serbesttir." Yine İmam Mâlik'e göre "Tedhiş işini alenî veya gizli yapması
arasında fark yoktur. Mal talebiyle korkutmada bulunur, yol keser, veya
öldürürse, bu insanlarca duyuldu mu, âyette zikredilen muhârebe vâki
olmuştur."
İbnu'l-Arâbî'nin beyânına göre, muhâribin
tecziyesi için illâ da Müslüman malına göz dikmesi aranmaz. (Vatandaş
durumunda zımnî) kâfirin malına vâki sataşma da aynı şekilde cezâlandırılır.