ـ1ـ عن ابن عباس رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما. ]في قَوْلِهِ تَعالى إنَّها تَرْمِى
بِشَرَرٍ كَالْقَصْرِ. قَالَ: كُنَّا نَرْفَعُ الْخَشَبَ لِلشِّتَاءِ ثََثَةَ
أذْرُعٍ أوْ أقَلَّ وَنُسَمِّيهِ القَصْرَ: كَأنَّهُ جِمَاَتٌ صُفْرٌ: حِبَالُ
السُّفُنِ تُجْمَعُ حَتَّى تَكُونَ كَأوْسَاطِ الرِّجَالِ[. أخرجه البخارى .
1. (853)-
İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ), Mürselât suresinde geçen: "O (ateş), her
biri sanki bir kasr (büyüklüğünde) kıvılcım atar" (32. âyet) meâlindeki âyet
hakkında şunu söyledi: "Biz kış için üç zira' boyunda veya daha küçük odun
toplar, bunlara: "kasr" derdik.
İbnu Abbâs: Müteakiben gelen
جمَاَتٌ صُفْر âyetinde geçen
جمَاَت kelimesini de "Gemi
hâlatlarıdır, (kuvvetli olmaları için) insanların belleri kalınlığına
ulaşacak kadar kat kat edilmiş kalın halatlar" diye açıklamıştır. [Buhârî,
Tefsir, Mürselât 2.]
AÇIKLAMA:
Bu âyet-i kerime, cehennemin fırlatacağı
kıvılcımları tasvir etmektedir. Fırlatılan kıvılcımları tasvir için 32.
âyette kasr kelimesi, 33. âyette cimâlât kelimesi kullanılmıştır. Bu
kelimelerden kasr, dilimize de girdiği üzere saray mânâsına geldiği gibi,
yakmaya mahsus, odun parçası, -daha hususi manasıyla- hurma kökü manasına
gelmektedir. İbnu Abbâs (radıyallahu anh) yaptığı açıklama ile, cehennemin
fırlatacağı kıvılcımların, âyet-i kerimede, ortalama üç zira' büyüklüğündeki
odun parçalarına benzetildiğini ifade etmektedir.
Keza müteâkip âyette gelen cimâlât "cemel"
kelimesinin cem'idir. Bu kelime de iki farklı mânaya gelmektedir: Biri
umumiyetle bilindiği gibi erkek deve; diğeri de daha az bilinen halat
manasındadır. İbnu Abbâs, bu kelime ile ilgili olarak, insan beli kadar
kalın, gemi halatları açıklamasını getirmiştir.
Türkçe Kur'ân meâllerinde her nedense İbnu
Abbâs'ın verdiği manalara yer verilmez. Hasan Basrî Çantay merhumun meâli
şöyle: "...Çünkü o (ateş), öyle kıvılcım atar ki herbiri sanki bir saraydır.
Herbiri sanki sarı sarı erkek develerdir" (Mürselât 32-33).
İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ)'ın bu
te'vilinin kendi kıraatına da uygun olduğu belirtilmiştir. Çünkü O, âyet-i
kerimeyi
كَالْقَصَرِ (kaf'ı sükûnla değil
fetha ile) okumuştur. Bu durumda kasar kelimesi,
قَصَرَة kelimesinin cem'idir. Kasare
ise boyun manasına gelir, ağaç köküne de kasare dendiği belirtilir. Böylece
kıvılcım "deve boynuna" benzetilmiş olmaktadır.
İbnu Kuteybe: "Kasr evdir, kasar okuyan, insan
boynuna benzeyen hurma kütüğünü kasteder" der.
İbnu Mes'ud'dan, sadedinde olduğumuz âyetlerle
ilgili olarak rivayet edilen bir açıklamada şöyle buyurmuştur: "Burada
atılan kıvılcım ne ağaç ne de halatlar gibidir, aksine, şehirler ve kaleler
gibidir."