ـ1ـ عن ابن عباس رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما. قال: ]صَارَتِ ا‘وْثَانُ الَّتِى
كَانَتْ في قَوْمِ نُوحٍ في الْعَرَبِ، أمَّا وَدٌّ فكَانَتْ لِكَلْبٍ
بِدَوْمةِ الْجَنْدَلِ. وَسُوَاعٌ لِهُذَيْلٍ. وَيَغُوثُ لِمُرَادٍ، ثُمَّ
صَارَتْ لِبَنِى غُطَيْفٍ بِالْجرْفِ عِنْدَ سَبإٍ، وَأمَّا يَعُوقُ: فَكَانَتْ
لِهَمَدَانَ، وَأمَّا نَسْرٌ: فلِحِمْيَرَ Œلِ ذِى الكَِعِ. قال: وَكُلّهَا
أسْمَاءُ رجَالٍ صَالِحِينَ مِنْ قَوْمِ نُوحٍ. فَلَمَّا هَلَكُوا أوْحَى
الشَّيْطَانُ إلى قَوْمِهِمْ أنِ انْصُبُوا إلى مَجَالِسِهِمُ الَّتِى كَانُوا
يَجْلِسُونَ
فِيهَا أنْصَاباً وَسَمُّوها بِأسْمَائِهِمْ. فَفَعَلُوا فَلَمْ تُعْبَده،
حَتَّى إذَا هَلَكَ أولئكَ وَتََنَسَّخَ الْعِلْمُ عُبِدَتْ[. أخرجه البخارى .
1. (845)-
İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Nuh (aleyhisselam) kavminde
mevcut olan putlar sonradan Araplara intikal etmiştir. Şöyle ki: Vedd
adındaki put Devmetu'l-Cendel'de idi ve Kelb kabilesine aitti. Süvâ'
adındaki put Hüzeyl'in idi. Yeğûs adındaki put Murâd kabilesine aitti. Sonra
Benu Gutayf'ın oldu, Sebe'ye yakın Curf nâm mevkideydi. Yeuk, Hamedân'a
aitti. Nesr, Himyer'in, Âl-i Zi'l-Kelâ'ın idi. Bu put isimleri aslında Nuh
kavmindeki sâlih kimselere aitti. Şeytan bu sâlihler ölünce kavimlerine şu
telkini yaptı: "Sâlih kişilerinizin oturmuş oldukları yerlere (onların
hâtırasına dikitler dikin ve bunlara onların isimlerini verin". Halk bu
telkine uyup, söyleneni yaptı. Bidayette tapınma yoktu. Ancak ne zaman ki
bunlar helâk olup gittiler ve haklarındaki bilgi de unutuldu, bu putlara
tapınmaya başladılar." [Buharî, Tefsir, Nuh 1.]
AÇIKLAMA:
Bu rivayet Nuh suresinin 23. ayetinde zikri
geçen putlarla ilgili açıklama sunmaktadır. Âyet-i kerime şöyle:
وقالوا
َ تَذَرُنَّ آلِهَتَكُمْ وََتَذَرُنَّ وَدًّا وََ سُوَا عًا وََ يَغُوثَ
وَيَعُوق وَنَسْرًا
Meâli: "(Nuh kavminin ileri gelenleri, halk
tabakasına:) "Sakın taptıklarınızı bırakmayın. Hele Vedd'den, Süva'dan,
Yeğus'dan, Yeuk'dan ve Nesr'den zinhar vazgeçmeyin" dediler" (Nuh 23).
Bu âyet-i kerime Nuh kavminin tapmakta olduğu
putlardan beş tânesinin ismini vermektedir. Yukarıda kaydedilen Buharî
rivayetinde, bu beş putun, Nuh kavminden sonra Araplara geçtiğini, hangi
putun hangi kabilede mâbud yapıldığını belirtmektedir. Bu açıklamayı İbnu
Abbas (radıyallahu anhümâ) yapmıştır.
Tefsirlerde ve şerh kitaplarında bu putların
evveliyatı hakkında da geniş ve birbirinden farklı rivayetler yer almaktaır.
Rivayetlerde bu beş puttan Vedd ve Süva'ın daha üstün addedildiği, hatta
kendisine ibadet edilen ilk putun Vedd olduğu belirtilir.
İbnu Hacer bu putların mecûsi asıllı olduğuna
dair iddiaları reddeder ve gerekçe olarak Mecûsiliğin Hz. Nuh'tan çok sonra
çıktığını söyler. Ona göre bu put isimleri Hindistan'dan geçmiş olmalıdır.
Elmalılı Hamdi Efendi, bu putlarla ilgili
rivayetlerden bazılarını seçerek sunar, aynen kaydediyoruz:
"İbnu Ebi Hatim'in Urve İbnu Zübeyr'den
tahricine göre Vedd, en büyükleri ve en iyileri idi. Ve hepsi Hz. Âdem'in
oğullarından idi.
Bir de rivayet olunmuştur ki, Vedd, Allah
Teâlâ'dan başka ma'bud ittihaz edilenlerin ilkidir. Abd İbnu Humeyd'in Ebu
Mutahher'den tahricine göre Ebu Ca'fer Muhammed İbnu Bâkır Hazretleri
demiştir ki: Vedd, kavmi içinde sevgili müslim bir er idi, vefat edince
Babil arzında kabrinin etrafında ordu kurdular, matem tuttular, iblis
bunların bu feryadını görünce bir insan suretinde onlara: "Sizin feryad ve
eleminizi görüyorum, size onun bir suretini yapsam, toplandığınız yere
koysanız da onu ansanız!" dedi. "Peki" dediler. Onun gibi bir tasvir put
yaptı, mecma'larına (toplandıkları yere) koydular onu anarlardı, bunu
görünce: "Nasıl, evlerinize de yapsam herkes evinde de ansa olur mu?" dedi,
onu da yaptı, o suretle onu anarlardı. Sonra evlâtları yetişti, ona
yaptıklarını görüyorlardı, nesil uzadıkça onu niye andıkları unutuldu.
Tuttular ona mabud diye ibadet etmeye başladılar. İşte arzda Allah'tan gayri
ilk ibadet edilen, Vedd oldu."
İbnu Münzir ve gayrisi Ebu Osman-i Nehdî'den
rivayet etmişlerdir: O demiştir ki: Yeğûs'ü gördüm kurşundan idi, çıplak bir
deveye yükletilir, beraberinde giderler, bir yere varıp kendi kendine çökene
kadar onu hiç tehyic etmezlerdi, o çökünce de: "Haydin konacağınız menzili
beğendi" derler ve etrafına konarlar ve onun üzerine bir bina yaparlardı.
Keşşaf'ta mezkur olduğu üzere, bir de
denilmiştir ki:
"Vedd, bir erkek
suretinde; Süva', bir kadın suretinde, Yeğûs bir arslan suretinde, Yeuk bir
feres (at) suretinde; Nesir bir nesir (kartal veya akbaba) suretinde idi."
Yine denilmiştir ki:
"Helâk olmuş olan kavm-i Nuh'un esnâmı ayniyle Arapa intikal etmiş olması
baiddir, anlaşılmaz. Zâhir olan budur ki, ancak isimleri kalmış. Arap bir
takım esnam edinerek onlara o isimleri vermişler ve Abdu Yeğûs, Abdü Yeûk
tesmiyelerinde de o sanemlerinin isimlerine izâfeti kastetmişlerdir. Ebu
Osman'ın gördüğü de aynen Nuh zamanından kalma değil ancak o isim ile
müsemmâ bir şey olmak lâzım gelir."
Âlûsî, evvelce nakledildiği üzere onların
hepsi de insan suretinde idikleri esahh olduğunu da kaydeylemiştir. Bu
isimler esasen Arabî olmayıp ucme olduklarına göre Vedd ve Yeğûs isimleri
Hindlilerin Veda, Vüyasa isimlerine benzer gibi oldukları da hatırlara
gelmez değildir.
Elmalılı'nın yer vermediği, fakat İbnu Hacer'in Süheyli'nin et-Ta'rîf
adlı kitabından naklen kaydettiği bir rivayet bu hususu daha açık
ifade eder: "Dendiğine göre Yeğus, Hz. Adem'in oğlu olan Şît'in oğlu
idi. Suva've ondan sonra gelenler de öyle. Onların dualarını almakla
berekete ereceklerine inanırlardı. Onların biri ölünce, sûretine
uygun bir timsal (müşekkel bir put) yaptılar. Bir müddet bu putlara
(meshederek, elleriyle değerek) teberrükte bulundular. Sonra,
şeytanın telkiniyle tedrîcen tapınmaya başladılar. Daha sonra,
onlara tapınma, cahiliye devrinde Araplar arasında sünnet oldu..."