Kütübü Sitte

NUN (KALEM) SÛRESİ

 

ـ1ـ عن ابن عباس رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما في قوله تعالى: ]عُتُلٍّ  بَعْدَ ذلِكَ زَنِىمٍ. قالَ: رَجُلٌ مِنْ قُرَيْشٍ كَانَتْ لَهُ زَنَمةٌ مِثْلُ زَنمَةِ الشَّاةِ[ .

 

1. (843)- İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ), "Pek kaba, bir de kulağı kesik" (Kalem 13) meâlindeki âyet hakkında şu açıklamayı yapmıştır: "Burada zikredilen kimse Kureyş'ten bir adamdır, onun kulağında, koyun kulağındaki kesiklik gibi bir kesiklik vardı." [Buharî, Tefsir, Nun ve'l-Kalem 1.][1]

 

AÇIKLAMA:

 

Âyette geçen Utull kelmisine âlimler farklı mânâlar vermişlerdir: "Aşırı husumet eden", "söz dinlemeyen", "kaba", "çirkin günâhlar işleyen", "sertkaba", "boyun ve karnı iri, şişko" gibi..

Zenîm de, zeneme'den gelir. Zeneme koyun veya devenin kulağından -tamâmen olmaksızın- büyük ekseriyetiyle kesilip asılı, sallanır veziyette bırakılan parçaya denir. Kulağı böylece  kesilmiş olan hayvana da zenîm denmiştir. Ancak, buradan hareketle bir kavme sonradan gelmiş, o kavim içinde aslı, akrabası olmayan kimselere de zenîm denmiştir.

Âlimler, âyette bu kelime ile Velid İbnu Muğire'nin kastedildiğini belirtirler. Çünkü, Kureyşliler onu zenîm diye çağırıyorlardı. Zira babası onu 18 yaşında iken evlât tanımıştı. Annesinin Velid'e gayr-ı meşrû olarak hâmile kaldığı da söylenmiştir. Zenîm'den maksadın Velîd olduğuna cezmeden İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ): "Cenab-ı Hakk'ın, bu adamdaki ayıpları teşhir ettiği kadar hiçbir kimseyi vasıflandırdığını bilmiyoruz..." der.

Ancak hemen belirtelim ki "zenîm" ile kastedilen kimse ihtilâflıdır. Âlimler, başka isimler de ileri sürmüşlerdir.

Âyet-i kerime her devre hitab ettiğine göre, günümüzde de sıkca karşımıza çıkabilecek bir tipin nazar-ı dikkate arzedildiğini söyleyebiliriz. Bu zenîm tipin tasviri 10-14. âyetlerde şöyle yapılır:

"(Doğruya da, eğriye de) alabildiğine yemin eden, izzet-i nefsi bulunmayan (ötekini berikini) daima ayıplayan, (gammazlıkla) lâf getirip götürmeye koşan, (insanları) hayırdan durmayıp men  eyleyen aşırı zâlim, çok günahkâr, kaba, haşin, bütün bunlardan başka da kulağı kesik (damgalı soysuz) olan hiçbir kişiyi tanıma (onlara boyun eğme)! mal ve oğullar sahibi olmuş diye..." (Kalem 10-14)[2]

 

ـ2ـ وعن أبى سعيد رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]سمعتُ النَّبىَّ # يقولُ يكْشِفُ رَبُّنَا عَنْ سَاقِِهِ فَيَسْجُدُ لَهُ كُلُّ مُؤْمِنٍ وَمُؤمِنَةٍ وَيَبْقى مَنْ كانَ يَسْجُدُ في الدُّنْيَا رِيَاءً وَسُمْعَةً فَيَذْهَبُ يسْجُدُ فَيَعُودُ ظَهْرُهُ طَبقاً وَاحداً[. أخرجهما البخارى.»وكَشفُ السَّاقِ« هنا عبارة عن شدة ا‘مر .

 

2. (844)- Ebu Saîd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı dinledim, ["Baldırların açılacağı, kendilerinin secdeye dâvet edileceği gün..." (Kalem 42) meâlindeki âyetle ilgili olarak] şöyle diyordu: "Rabbimiz baldırını açar, her mü'min erkek ve her mü'mine kadın O'na secde eder. Dünyada iken kendisine riya ve gösteriş olarak secde edenler geri kalırlar. Onlar da secde etmeye kalkarlar, ancak sırtları bükülmeyen yekpâre bir tabakaya dönüşür (ve secde edemezler)." [Buharî, Tefsir, Nun ve'l-Kalem 2, Tefsir, Nisa 8, Tevhid 24; Müslim, İmân 302, (183).][3]

 

AÇIKLAMA:

 

Kalem suresinin 42. âyetinde "keşfu'ssâk" tâbiri geçmektedir. Lügat olarak baldırın açılması mânâsına gelir. Görüldüğü üzere, âyet-i kerimeden asıl maksad lügat manası değildir,  belki bir mecâz söz konusudur.

Hadis, yukarıdaki rivayette baldır kelimesini,  ساقه  şeklinde zamirli olarak kaydeder.

İbnu Hacer bir başka  tarikde  zamirsiz olara  ساق     şeklinde geldiğini ve bu şeklin, -âyet-i kerimeye uygunluk arzetmesi sebebiyle- daha doğru olduğunu söyler. Aksi takdirde yukarıki tercümede aslına muvafık olarak kaydettiğimiz üzere Cenab-ı Hakk'a baldır izâfe ederek, insana teşbih etmek gibi te'vili tekellüflü bir durum ortaya çıkacağını belirtir.

Öyle ise, "baldır açmak"dan murad edir? Âlimler bunu, "bütün hakikatlerin çırıl çıplak ortaya çıkması (sebebiyle) hesap ve cezanın bütün şiddet ve dehşetiyle hüküm sürmesi" şeklinde anlamışlardır. Nitekim hadiste, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), Cenab-ı Hakk'ın bütün gerçekleri ortaya koyarak hesap verme hâdisesinin dehşetini yaşattığı hengâmda, dünyada iken kulluğunu samimiyetle yapanlarla, riyâkâr hareket edenleri tefrik edip mü'minleri dehşetten kurtaracağını, riyâkarları da sırtları eğilemez bir hale sokarak cürümlerini yüzlerine vurmak suretiyle, dehşetlerine dehşet katacağını belirtmektedir.

Meseleyi tasvir eden âyet-i kerimenin tam meâli şöyledir:

"(Hatırla ki o gün) baldır(lar)ın açılacağı, kendilerinin secdeye davet edilecekleri bir gündür. Fakat (buna) güç yetiremiyeceklerdir. (Evet, secdeye davet edilecekler) gözleri düşük, kendilerini bir zillet sarmış olarak. Halbuki onlar bu secdeye (dünyada) herşeyden sâlim ve sapasağlam iken dâvet ediliyorlardı." (Kalem 42-43).[4]


 

[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 4/338.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 4/338-339.

[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 4/339.

[4] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 4/339-340.