ـ1ـ عن سمرة بن جندب رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ في قولهِ تعالى: ]وََجَعَلْنَا
ذُرِّيَّتَهُ هُمُ الْبَاقِينَ. قَالَ #: حَامٌ، وَسَامٌ، وَيَافِثٌ. فَسَامٌ
أبو الْعَرَبِ، وَحَامٌ أبُو الْحَبَش، وَيَافِثٌ أبُو الرُّومِ[. أخرجه
الترمذى .
1. (763)-
Semüre İbnu Cündeb (radıyallahu anh), "(Nuh'un) zürriyetini (yeryüzünde)
devamlı kalanların ta kendileri kıldık" (Saffât, 77) meâlindeki âyetle
ilgili şu açıklamayı rivayet etti: "Bunlar Hâm, Sâm ve Rûm'un atası
Yâfes'dir." [Tirmizî, Tefsir, Saffat, (3228-3229).]
AÇIKLAMA:
Âyet-i kerime, zamir-i fasıl yardımıyla hasr
ifade ederek, sâdece Hz. Nuh'un neslinin bâki kılındığını ifade etmektedir.
Çünkü kefere takımının tamamı tufanda garkolup gitmiştir. Hâm, Sâm ve Yâfes,
Hz. Nuh (aleyhi'sselam)'un evlâtlarıdır.
Said İbnu'l-Müseyyeb hazretleri (rahimehullah)
insanlık neslinin Hz.Nuh'un bu üç oğlundan geldiğini belirtir: Arab, Fars ve
Rum'un Sam'dan; Türk, Sakâlibe
Ye'cüc ve Me'cüc'ün Yâfes'den; Kapt (yerli Mısırlılar, Kıbtîler), Sudan ve
Berberilerin Hâm'dan çoğaldıkları ifade edilir. Vehb İbnu Münebbih de böyle
bir açıklamada bulunmuştur.
Şârihler Rum'dan muradın er-Rumu'l-evvel
olduğunu belirtmeye hususi bir ehemmiyet verirler.
Bir rivayette Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm): "Sâm, Arapların; Hâm, Habeşîlerin; Yâfe, Rumların atasıdır"
buyurmuştur.
ـ2ـ وعن ابن عَبَّاسٍ وابنِ مسعود رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما. ]فِيمَا يُذْكَرُ
عَنْهُمَا: أنَّ إلْيَاس هُوَ إدْرِيسُ، وَكانَ ابنُ مسْعُودٍ يقْرأُ سَمٌ
عَلَى أدْرَاسِينَ[. أخرجه رزين .
2. (764)-
İbnu Abbas ve İbnu Mes'ud (radıyallahu anhüm)'dan rivayet edildiğine göre,
bunlar, "İlyâs'ın İdris (aleyhi'sselam) olduğunu" söylüyorlardı. İbnu
Mes'ud (radıyallahu anh), âyeti
سَمٌ عَلَى اَدْرَاسينَ şeklinde
okumuştur (Saffât, 130). Rezin'in ilavesidir. Ibnu Kesir bunu, Ibnu Ebî
Hatim'in rivayeti olarak kaydetmiştir (6, 33).
AÇIKLAMA:
Saffât suresinde zikri geçen İlyâs
(aleyhi'sselam) Yâsîn (aleyhi'sselam)'in oğludur. İlyas, âyette İlyâsîn
şeklinde gelmiştir. Ancak bunun Âli Yâsîn şeklinde okunuşu da sahihtir.
Kur'ân'da, her iki kıraate de imkan tanıyacak bir kıraatle yazılır.
ال ياسين Şu halde âyetin Âli Yâsîn
kıraatı esas alınınca Âli Yâsin, İlyâs demektir.
Yâsin, ayrıca Resûl-i Ekrem'in isimlerinden
biridir. Bunu esas alan bazı âlimler: "Âli Yâsin'den murad, ümmet-i
Muhammed'dir" demiştir. Durum böyle olunca, edebiyatta tevriye denen
sanatla selâm, hem İlyâs (aleyhi'sselam)'a, hem de Muhammed (aleyhissalâtu
vesselâm) ümmetine verilmiş olmaktadır. Nitekim sure tedkik edilince selâm
faslının burada sona erdiği, Hz. Yunus ve Nuh (aleyhissalâtu vesselâm)'un
kıssalarına geçilerek, onların ibretli durumlarının tasvir edildiği görülür.
Rivayette ifâde edilen İdris ve İlyâs'ın aynı
şahıs olması meselesine gelince, İbnu Kesîr bu rivayeti kaydeder, ancak
üzerine yorum kaydetmez, kendisi de açıklama kaydetmez. Hz. İlyas'ın
şahsiyetiyle, tarihî rolü ile ilgili İsrâilî bir rivâyet nakleder ki, buraya
aktarmayı gerekli bulmadık. Peygamberler tarihinde İdris ve İlyas
(aleyhimâsselam) iki ayrı şahsiyet olarak ele alınır ve tanıtılır.
ـ3ـ وعن أبىّ بن كعب رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قَالَ: ]سَأَلْتُ النَّبىَّ # عَنْ
قَوْلِهِ تعالى: وَأرْسَلْنَاهُ إلى مِائَةِ ألفٍ أوْ يَزِيدُونَ. قالَ
يَزِيدُونَ عشْرِينَ ألْفاً[. أخرجه الترمذى .
3. (765)-
Ubey İbnu Kâ'b (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm)'e şu âyetten sordum: "Onu (Yunus'u) yüz bin veya daha çok kişiye
peygamber gönderdik" (Saffât, 147). Bana:
"- Onlar yirmi bin fazlaydılar" diye cevap
verdi." [Tirmizî, Tefsir, Saffât, (3227).]
ـ4ـ وعن ابن عباس رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما. في قوْلهِ تعالى: ]وَإنَّا لَنَحْنُ
الصَّافُّونَ. قاَلَ: الْمََئِكَةُ تُصَفُّ عِنْدَ رَبِّّهَا تعالى
بِالتَّسْبِيحِ[. أخرجه رزين .
4. (766)-
İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ), "Biziz o saf saf dizilenler, mutlak biz"
(Saffât, 165) meâlindeki âyetle ilgili olarak demiştir ki: "Melâike,
Rablerinin yanında, tesbih ederken saf saf olurlar."
[Rezîn ilavesidir. Bu mânâda bir rivayet
Taberî Tefsiri'nde gelmiştir (23, 67). Müslim'in bir rivayeti de bu mânâyı
te'yid eder (Mesâcid 4, (522).]
AÇIKLAMA:
Müslim'deki rivayette, Müslümanların namazda
melekler gibi saf saf olmaları İslâm ümmetinin hususiyetlerinden biri olarak
zikredilir.