Kütübü Sitte

SECDE SÛRESİ

 

ـ1ـ عن جابر رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ. أنَّ رَسولَ اللّه # ]كَانَ َ يَنَامُ حَتَّى يَقْرأ الم تَنْزِيلُ؛ وَتَبَارَكَ الَّذِى بِيَدِهِ الْمُلْكُ. قَالَ طَاوُوسٌ رَحمهُ اللّهُ، تَفْضَُنِ عَلَى كُلِّ سُورَةٍ في الْقُرآنِ بِسَبْعِينَ حَسَنَةً[. أخرجه الترمذى .

 

1. (736)- Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor:

"Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) Elif-Lam-Mim  Tenzil ve Tebâreke'llezi  bi-Yedihi'l-Mülk surelerini okumadan uyumazdı."

Tâvus (rahimehullah), bu iki surenin faziletce Kur'ân'daki diğer surelerden herbirine yetmiş kat üstün olduğunu söylerdi. [Tirmizî, Sevabu'l-Kur'ân 9, (2894), Da'avât 22, (4001).] [1]

 

AÇIKLAMA:

 

Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) yatmak, uyumak ve yataktan  kalkmakla da ilgili âdab öğretmiştir. Yukarıdaki rivayette yatmazdan önce okuması gereken iki sure belirtiliyor. Tirmizî bu rivayeti Kitabu't-Tefsir'de değil, Sevâbu'l-Kur'ân ve Daavat bölümlerinde kaydetmiştir.

Âlimlerimiz, bu rivayetten Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in uyku vakti girince, yatmazdan önce, herhangi bir vakitte okuduğu hükmünü çıkarmışlardır.

Aliyyü'l-Kârî'ye göre mesele, bunların geceleyin okunması değil, uykudan önce  okunmasıdır. Binaenaleyh bu sünneti tatbik etmek isteyen mü'min bu iki sureyi uykudan önce okumalıdır.

Tâvus'dan kaydedilen ilâve Tirmizî'nin sâdece Sevâbu'l-Kur'ân bölümünde yer alır, müstakil bir rivayettir.

Aliyyu'l-Kârî der ki: "Bu ifade, "Bakara, Kur'ân-ı Kerim'in Fatiha'dan sonra en faziletli suresidir" diye gelen sahih rivayetlere münafi değildir. Çünkü meziyetçe düşük olan (mefdul) şeyde, bazan öyle bir meziyet olur ki bu, faziletce üstün olan (fâzıl) şeyde bulunmayabilir. Bu durum mefdül'ün, bazı hal ve zamanda öyle bir hususiyeti olur ki öbüründe bulunmaz. Bu durum erbab-ı kemâlce bilinen bir husustur. Nitekim rivayetlerin teyid ettiği üzere, "Vitir namazında Sebbeha, Kâfirun ve İhlas surelerinin okunması başka sureleri okumaktan daha faziletlidir. Kezâ cuma sabahında da Secde ve Dehr surelerinin okunması diğerlerini okumaktan efdaldir."[2]

 

ـ2ـ وعن أنس رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ. في قوله تعالى: ]تَتَجافَى جُنُوبُهُمْ عَنِ الْمَضَاجِعِ نَزلتْ في انْتِظَارِ الصَّةِ الَّتِى تُدْعَى الْعَتَمَةَ[. أخرجه أبو داود والترمذى وصححه .

 

2. (737)- Hz. Enes (radıyallahu anh), "Yanları yataklarından uzaklaşır, korku ve ümid ile Rablerine dua ederler.." (Secde 16) mealindeki ayetin, Atame denen yatsı namazını bekleyenler hakkında indiğini söylemiştir." [Tirmizî, Tefsir, Secde (3194); Ebu Davud'daki vechi müteakip rivayette görüldüğü üzere biraz farklıdır. Tirmizî hadisin sahih olduğunu söylemiştir.] [3]

 

ـ3ـ وعند أبى داود قال: ]كانُوا يَتَنَفَّلُونَ مَا بَيْنَ الْمَغْرِبِ وَالْعِشَاءِ؛ وقَالَ الحسن رحمهُ اللّهُ: هُوَ قِيَامُ اللَّيْلِ[ .

 

3. (738)- Hz. Enes'in rivayeti Ebu Davud'da şu şekilde gelmiştir: [Müslümanlar, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) zamanında] akşamla yatsı arasında nafile namaz kılıyorlardı. Bunun üzerine "Yanları yataklarından uzaklaşır, korku ve ümid ile Rablerine dua ederler..." âyeti nazil oldu."

Hasan Basri merhum: "Ayet-i kerime kıyâmu'lleyl yani gece namazı ile ilgilidir, o kastedilmektedir" demiştir. [Ebu Dâvud, Salât 312, (1321).][4]

 

AÇIKLAMA:

 

İniş sebebi açıklanmaya çalışılan âyet-i kerimede geceleyin yatma vaktinde, yatağı terkederek Rabbi için ibadete koşanlar övülmekte, mazhar olacakları mükafaat belirtilmektedir: "Yanları yataklarından uzaklaşır, korku ve ümid ile Rabblerine dua ederler. Kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden de (hayra) sarfederler. Artık onlar için, yapmakta olduklarına bir mükâfaat olarak, gözlerin aydın olacağı (nimetlerden) neler gizlenmiş bulunduğunu kimse bilmez" (Secde 16-17).

Enes (radıyallahu anh) hazretleri bu âyetin akşamdan sonra yatmayıp yatsıyı bekleyenler hakkında indiğini belirtmektedir.

Ebu Dâvud'un bazı nüshalarında rivayet,   يَتَنَفَّلُونَ   (nafile namaz kılarlardı) şeklinde gelmiştir. Tefsir müellifi de bunu tercih etmiştir.

Ama şarihler çoğunlukla,   يَتَيَقَّظُونَ   şeklinde geldiğini belirtirler. Bu "uyanık kalırlardı" demektir. Bu ikinci şekil Tirmizî'nin rivayetine de uygundur. Çünkü orada beklemek manasına olan intizar kelimesi kullanılmıştır.

Ancak Hasan Basri hazretleri, sadedinde olduğumuz ayet-i kerimenin yatsıyı bekleyenler hakkında değil, kıyâmu'lleyl veya teheccüt de denen gece namazına kalkanlar hakkında nazil olduğunu söylemiştir.

İbnu Merduye, tefsirinde Mâlik İbnu Dinar tarikiyle kaydettiğine göre, der ki: Enes (radıyallahu anh)'e: "Yanları yataklarından uzaklaşır..." meâlindeki ayetten sordum, şu cevabı verdi: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın Ashab (radıyallahu anhüm)'ı akşam namazından yatsı namazına kadar namaz kılarlardı. Bunun üzerine o âyet nazil oldu."  Hz. Enes'ten bu mealde başka rivayetler de gelmiştir.

Hz. Bilal (radıyallahu anh) de şöyle açıklar:

"Bu âyet indiği zaman biz bir cemaatle otururduk, Ashab'tan bir kısmı da akşam namazından sonra yatsıya kadar namaz kılardı."

İbnu Ebi Şeybe'nin Musannaf'ında gelen bir rivayette  de Hz. Enes (radıyallahu anh)'in "akşamla yatsı arasında namaz kılıp, kıldığı bu namaza "Nâşietü'l-Leyl" dediği" belirtilir. Nâşietü'lleyl Müzzemmil suresinde geçen bir tâbirdir ve gece kalkışı manasına gelir. Âyet mealen şöyle: "Şüphesiz gece kalkışı (nâşietü'lleyl) daha te'sirli ve o zaman okumak daha uygundur" (Müzzemmil 6).

Gece namazından akşamyatsı arası kılınan  namazı anlayan başkaları da var: "Tâbiin'den Ebû Hâzım, Muhammed İbnu'l-Münkedir, Said İbnu Cübeyr ve Zeyne'l-Âbidin gibi....

Ahmed İbnu Hanbel'in Müsned'inde Hz. Huzeyfe'den şu rivayet yapılmıştır: "Ben "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile akşam namazı kılmıştım. Namaz bitince kalkıp namaza durdu ve yatsı vakti girinceye kadar devam etti. Sonra yatsıyı da kılıp mescidden öyle çıktı."

Şüphesiz akşam-yatsı arası namaz kılmak Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın müstemir bir âdeti değildi. Kıyamu'l-Leyl bahsinde (3002-3015 numaralı hadisler) görüleceği üzere Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın yatsı namazından sonra uyuyup geceleyin tekrar namaza kalktığı pek çok sahih rivayetlerde belirtilmiştir.[5]

 

ـ4ـ وعن أبىِّ بن كعب رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ في قوله تعالى: ]وَلَنُذِيقنَّهُمْ مِنَ الْعَذَابِ ا‘دْنَى. قالَ: مَصَائِبُ الدُّنْيَا وَاللُّزُومُ)ـ1(، وَالبَطْشَةُ وَالدُّخَانُ[. أخرجه مسلم .

 

4. (739)- Übey İbnu Ka'b (radıyallahu anh), "Biz, o en  büyük azabtan önce de onlara mutlaka yakın azabtan tattıracağız, tâ ki, ric'at etsinler" (Secde 21.) mealindeki ayet hakkında şunu söylemiştir: (Yakın azab) dünya musibetleri, Rum ve Batşa veya Duhan'dır. -Hadisin ravisi, Batşa mı derdi duhan mı derdi tereddüt eden kimsenin Şu'be olduğunu belirtir.- [Müslim, Münâfikûn 42 (2799).][6]

______________)ـ1( في النسخ الثثة: والروم. وكذلك هو في رواية للبخاري والترمذي في سورة الدخان،)ـ2( واللزام: قال في النهاية فسر به يوم بدر،)ـ3( وهو في اللغة: المزمة للشئ والدوام عليه الخ.

 

AÇIKLAMA:

 

Übey İbnu Ka'b, Secde suresinde geçen "Biz, o en büyük azabtan önce de onlara mutlaka yakın azabtan tattıracağız" âyetinde geçen "yakın azab"tan maksad nedir onu açıklamaktadır. Büyük azabtan maksadın cehennem olduğu belirtilmiştir.

Yüce sahabî,"yakın azab"tan maksadın, Kur'ân-ı Kerim'in muhtelif âyetlerinde haber verilmiş olan bazı kıyamet hadiseleri ile dünya musibetleri olduğunu belirtir.

Teysir'in metninde   اللزوم   (el-Lüzum) diye geçen kelime rivayetin aslı olan Müslim'de   الروم    diye gelmiştir. Esasen Abdullah İbnu Mes'ud'dan aynı mevzu üzerine Buhârî, Müslim ve Tirmizî'de gelen rivayetlerde er-Rum kelimesi olduğu gibi el-Lizâm kelimesi  de vardır, ancak Teysir'de olduğu gibi, el-Lüzûm şeklinde değildir. Burada bir iltibas, bir dizgi hatası söz konusu olmalıdır.

Hadiste geçen tabirlerin açıklanmasına gelince:

Buharî'nin rivayetinde Abdullah İbnu Mes'ud şöyle demektedir: "Beş şey vardır ki bunlar olup bitmiştir: "ed-Duhân, el-Kamer, er-Rum, el-Batşa ve el-Lizâm."

Bize Buhârî şârihi Aynî şu açıklamayı sunar: Burada beş alâmetin olup bittiği belirtilir.

Birincisi: ed-Duhan'dır. Cenab-ı Hakk: "O halde semânın apaşikâr bir duman getireceği günü gözetle (Habibim)" (Duhan 10) buyurmuştur.

İkincisi: el-Kamer (ay). Allahu Teâlâ: "Kıyamet yaklaştı ay ikiye ayrıldı" (Kamer 1) buyurmuştur.

Üçüncüsü: er-Rum'dur. Allahu Teâlâ: "Elif-Lam-Mim Rum'a galebe çalındı." (Rum 1) buyurmuştur.

Dördüncüsü: Batşa'dır. Allahu Teâlâ: "Çok büyük bir şiddet ve satvetle (kendilerini) çarpacağımız gün muhakkak ki biz (onlardan) intikam alacağız" (Duhân 16) buyurmuştur. Bu (batşa), Bedir'de vukua gelen katl'dir.

Beşincisi: el-Lizam'dır. Lizam için: "o, kıtlıktır" denmiştir. "Bedir'de ölülerin birbirine bağlanmasıdır" denmiştir, "O, Bedir'de mâruz kaldıkları esâret'dir o gün yetmiş kişi esir edilmişti" denmiştir. Kurtubî  bu durumda Batşa ve Lizam'ın aynı şey olduğuna dikkat çeker.

Hasan Basrî hazretleri, Batşa'ya "kıyamet günü" der; "ölüm" dediği de rivayet edilmiştir.

Ayrıca: "Günahlarınız ayrılmaz bir azâb olur" dendiği ve lizâm kelimesinin ayrılmaz, devam eder şeklindeki lügat manasına uygun düşen teviller de yapıldığı Aynî tarafınan belirtilmiştir.

Lizam kıtlık olarak açıklanırken,  kastedilen kıtlık, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in Mekkeli müşriklere bedduası üzerine maruz kaldıkları kıtlıktır. Müslim'in rivayetine göre: "Bu kıtlık, herşeyi silip süpürmüş, hattâ açlıktan deri ve lâşeleri yemişlerdi. Onlardan biri gökyüzüne bakarak, duman şeklinde bir şey gördü. (Çok sıkışan) Ebu Süfyân, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e müracaat etmek zorunda kaldı:

"- Ya Muhammed! Sen Allah'a tâatı ve akrabaya yardımı emrederek geldin. Amma kavmin hep helâk oldu. Şimdi onlar için Allah'a dua et!" dedi."[7]


 

[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 4/170.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 4/171.

[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 4/171.

[4] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 4/172.

[5] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 4/172-173.

[6] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 4/173-174.

[7] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 4/174-175.