Kütübü Sitte

 

 

 

TAVAF VE SA'Y'İN MAHİYETİ

 

ـ1ـ عن ابن عباس رََضِىَ اللّهُ عَنْهُما قال: قَدِمَ النَّبىُّ ا# وَأصْحَابُهُ مَكَّةَ وَقَدْ وَهَنَتْهُمْ حُمَّى يَثْرِبَ. فقَالَ المُشْرِكُونَ إنَّهُ يَقدُمُ عَلَيْكُمْ غَداً قَوْمٌ قَدْ وَهَنَتْهُمْ الحُمَّى وَلَقُوا مِنْهَا شِدَّةَ ً فَجَلَسُوا مِمَّا يَلى الحِجْرَ، وَأمَرَهُم النَّبىُّ # أنْ يَرْمُلُوا ثََثَةَ أشْوَاطٍ وَيَمْشُوا بَيْنَ الرُّكْنَيْنِ لِيُرِىَ المُشْرِكِينَ جَلَدَهُمْ. فقَالَ المُشْرِكُونَ: هؤَُءِ الَّذِىنَ زَعَمْتُمْ أنَّ الحُمَّى قَدْ وَهَنَتْهُمْ هؤَُءِ أجْلَدُ مِنَ كَذَا وَكذَا. قَالَ ابنُ عبَّاسٍ: وَلَمْ يَمْنَعْهُ أنْ يَأمُرَهُمْ أنْ يَرْمُلُوا ا‘شْوَاطَ كُلَّهَا إَّ بَقَاءَ عَلَيْهِمْ[. أخرجه الخمسة.زاد البخارى في رواية: لَما قَدِمَ رسولُ اللّه # لِعَامِهِ الَّذِى اسْتَأمَنَ فِيهِ قَالَ: أرْملُوا لِيُرِى المُشْرِكينَ قُوَّتهُمْ وَالمُشْرِكِينَ مِنْ قِبَلِ قُعَيْقِعَانَ

 

1. (1326)- İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ve ashabı (radıyallahu anhüm) Mekke'ye, Yesrib hummasından bitkin düşmüş bir halde geldiler. Müşrikler (şehirde menfi bir dedikodu yaparak): "Yarın buraya humma hastalığından dermanı kesilmiş ve ondan çok ızdırab çekmiş bir kavim gelecek" dediler ve  (Müslümanlar'ın seyrine bakmak için) Hicr'in arkasına oturdular. (Onların hainliğinden vahyen haberdar olan) Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), celâdetlerini müşriklere göstermeleri için, Müslümanlar'a tavafın ilk üç şavtında remel yapmalarını, iki köşe arasında da adi yürüyüşle yürümelerini emretti.

Bu hali gören müşrikler: "Bunlar mı hummanın bitkin düşürdüğünü zannettiğiniz insanlar, bunlar falan ve falandan daha sağlammış!" dediler.

İbnu Abbâs (radıyallahu anh) der ki:  "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı ashabına (radıyallahu anhüm) bütün şavtlarda remel yapmalarını emretmekten alıkoyan şey onlara duyduğu merhametti." [Buharî, Hacc 55, Megâzî 43; Müslim, Hacc 240, (1266); Tirmizî, Hacc 39, (863); Ebu Dâvud, Menâsik 51, (1886, 1889); Nesâî,Hacc 155, (5, 230).]

Buharî, bu rivayette şu ziyadeyi kaydeder: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) sulh antlaşması yaptığı sene (umre  için) gelince müşriklere  kuvvetlerini göstermeleri için "hızlı yürüyün!" diye emretti. Müşrikler bu sırada  Kuaykıân dağı tarafına oturmuş (seyrediyor)lardı."[1]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Yesrib Humması: Humma,  ateşli hastalık demektir. Umumiyetle sıtma kastedilir. Medine, sulak ve rutubetli olması sebebiyle sıtma hastalığı, orada eskiden beri sıkca görülürdü. Sıtmasıyla tanınmış idi.

2- Şavt: Lügat olarak hedef ve hedefe yapılan bir  kerecik koşuya denir. Hacc ıstılahı olarak iki ayrı yerde kullanılır:

1) Tavafta:  Hacer-i Esved'den başlayıp tekrar aynı yere gelinceye kadar Beytullah'ın  etrafında yapılan bir devire denir. Böylece yapılan yedi şavta bir tavaf denir.

2) Sa'yde: Safâ'dan Merve'ye gidiş ve Merve'den Safâ'ya dönüşten her birine şavt denir. Bu şekilde Safâ'dan Merve'ye dört gidiş ve Merve'den Safâ'ya üç dönüşle yapılan toplam yedi  şavtlık yürüyüşe Sa'y denir.

3- Tavaf: Lügat olarak bir şeyin etrafında dönmek mânasına gelir. Ancak ıstılah olarak Kâbe'nin etrafında usulüne uygun olarak yedi kere dolaşmaktır. Bir tavaf yedi şavttan ibarettir. Tavaf esas itibâriyle Beytullah'ın etrafında icra edilen ziyaret için kullanılır ise de, rivayetlerde bazan, Safa ile Merve arasındaki sa'y içinde kullanılmaktadır.

4- Hicr: Kâbe'nin kuzeybatı duvarının karşısında, zeminden bir  metre kadar yüksek, 1,5 metre kalınlığında yarım daire şeklinde bir duvar vardır. Bu duvara Hatim denir. Bu duvarla Beytullah arasındaki boşluğa Hicr denir. Hicr-i İsmâil,

Hicr-i Kâbe veya Hatîra da denmektedir. Burası aslında Hz. İbrahim'in inşa etmiş olduğu Kâbe'nin içerisine  dahil idi. Resûlullah'a peygamberlik gelmezden önce yapılan bir tamir sırasında, inşaat malzemesi yetmediği için bu kısım dışarıda bırakılmıştır.

5- Kuaykıân: Mekke'de bir dağın adıdır. Kâbe'nin  Hicr kısmına bakmaktadır. Yani Hicr'in Rükn-i Irakî ile Rükn-i Şâmî arasında yer aldığı düşünülürse, bu dağdan Kâbe'ye yönelince, Kâbe'nin bu kısmına hakim bir tepe olduğu anlaşılır. Kuaykıân ismini taşıyan başka yerler de mevcut ise de, bu mevzumuzun dışında kalır.

6- Yesrib: Medine-i Münevvere'nin cahiliye dönemindeki adıdır. Hicretten sonra şehir "Medinetü'r-Resûl" yani Medine olarak kısaltılarak devam etmiştir.

7- Remel: Hızlı yürümek demektir. Esas itibariyle, yürüyen kimsenin, yürüme sırasında omuzlarını çalımla oynatmasıdır. Hacc ıstılahı olarak, tavafın ilk üç şavtında erkeklerin, kısa adımlarla hızlıca ve omuzları silkerek çalımlı ve sür'atli bir şekilde yürümeleridir. Arkadan sa'y yapılacak tavaflarda remel yapmak sünnettir. Sa'y yapılmayacak tavaflarda remel gerekmez. Kadınlar remel yapmaz.

Hadis, bu sünnetin nasıl ortaya çıktığını anlatmaktadır. Umretü'lkazada cereyan eder. Bir rivayette müşriklerin, Müslümanlar hakkında "Onları Yesrib'in sıtması dermandan kesmiştir, hallerini yarın görelim" diye  yaptıkları dedikoduyu Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) vahiy yoluyla öğrenmiştir. Başka çeşit rivayetler de var.

Resûlullah, düşmanın şamatasına meydan vermemek için, ashabına remel yapmalarını, yani tavaf sırasında canlı ve hızlı yürümelerini tembih eder. Ashab da Kâbe'nin Hicr tarafında  durup kendilerini seyreden müşriklerin önünden geçerken hızlıca ve omuzları sallayarak yürürler. Kâbe'nin öbür tarafında, yâni müşriklerin göremedikleri arka kısımda ise yine normal yürürler. Nitekim rivayette geçen "...İki köşe arasında da adi yürüyüşle yürümelerini emretti" tâbiri bunu ifade eder. Yani, Resûlullah iki üç şavtta remel  emrederken, şavtların tamamını remel yaparak yürümeyi emretmiş olmuyor. Her şavtta sadece müşriklerin görebildikleri kısımlarda hızla yürüyecekler, arka kısımda  normal, âdi yürüyüşle yürüyecekler. Âlimler, bu şekilde yürüyüşün müşriklere kuvvetli görünmeyi hedeflediğini, sonradan bunun neshedildiğini söylemiştir.

Ancak, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) hicretin onuncu yılında, Veda haccı sırasında, Hacerü'l-Esved'den başlayıp Hacerü'l-Esved'e kadar, şavtın tamamında remel yapmıştır. Öyle ise bugün haccda yapılan remel Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın Veda haccı sırasında yapmış olduğu remelden kalma bir sünnettir ve ilk üç şavtın tamamında yapılır.

Remelin hükmü hususunda âlimler ihtilaf eder. İbnu Abbâs'a göre, remel yapmak, bilahare tekrarı gereken bir sünnet değildir. O zamandaki müşriklere kuvvetli görünmek için yapılmıştır. Binaenaleyh dileyene mübah bir ameldir. Tâbiînden Atâ, Kasım ve Sâlim  de remeli İbnu Abbâs gibi değerlendirip "Dileyen yapar, dileyen  yapmaz, mübah bir ameldir" demişlerdir. Ancak diğer Ashab ve Tâbiin ulemâsı, tavafın ilk üç turunda remelin sünnet olduğunda ittifak eder. Bu sünneti terkeden, faziletten mahrum  kalır ise de tavafını zedelemez, kurban gerekmez.

Abdullah İbnu Zübeyr, remelin, tavafın yedi şavtında da sünnet  olduğunu söylemiştir.

Hasan Basrî, Süfyan-ı Sevrî, Mâlikîlerden İbnu Mâcişûn'a göre, remeli terkeden kurban kesmelidir. İmam Mâlik'in önceki hükmü de böyle imiş, ancak sonradan rücû etmiştir.

Remele sünnet diyen Cumhûr (Hz. Ömer, oğlu Abdullah, İbnu Mes' ud, dört mezhep imamı vs.) delil olarak Hz. Peygamber'in Veda haccındaki  tatbikatını gösterir: ilk üç devirde remel yapmış,  son dörtte yürümüş  ve sonra: "Menâsikinizi benden alın"    لِتَأْخُذُوا مَنَاسِكَكُمْ عَنَّى  buyurmuştur.

9- Ulemâ bu hadise dayanarak: "küffara karşı kuvvetli ve silahlı görünerek onlara gözdağı vermenin caiz olduğunu, kavlen olduğu kadar fiilen de gövde gösterisi yapmanın  bazan cevazın ötesinde, evlâ olduğunu" söylemiştir.[2]

 

ـ2ـ وفي أخرى: ]إنَّمَا سَعى رسولُ اللّهِ # بِالْبَيتِ وَبَيْنَ الصّفَا وَالْمَرْوَةِ لِيُرِىَ المُشْرِكِينَ قُوّتَهُ[ .

 

2. (1327)- Bir diğer rivayette (İbnu Abbas) şöyle demiştir: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Beytullah'ın etrafında, Safâ ile Merve arasında, müşriklere  kuvvetini göstermek için sa'y etti."[3]

 

ـ3ـ وفي أخرى ‘بى داود ]أنَّ رسولَ اللّهِ اضْطَبَعَ فاسْتَلَمَ وَكَبّرَ ثُمَّ رَمَلَ ثََثَةَ أطْوَافٍ، فَكَانُوا إذَا بَلَغُوا الرُّكْنَ اليَمَانِىّ وَتَغَيَّبُوا عَنْ قُرَيْشٍ مَشَوْا ثُمَّ يَطْلُعُونَ عَلَيْهِمْ يَرْمُلُونَ فَتَقُولُ قُرَيْشٌ كَأنَّهُمُ الغِزَْنُ. قَالَ ابنُ عَبّاسٍ فَكَانَتْ سُنَّةً[.ومعنى »وَهَنَتْهُمْ« أضْعفتهم »وَا‘شْوَاطُ« جمع شوط، والمراد به المرة الواحدة من الطواف بالبيت »والرّمَلُ« سرعة المشى والهرولة. »وَاضْطَبَاعُ في الطَّوافِ« أن يُدْخِلَ الرجل الرداء من تحت إبطه ا‘يمن ويجمع طرفيه على عاتقه ا‘يسر ومنكبه ا‘يمن ويغطى ا‘يسر. سمى بذلك “بداء الضبعين وهما من تحت ا“بط .

 

3. (1328)- Ebu Dâvud'un bir diğer rivayetinde şöyle denir: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ızdıbâ yaptı, istilâmda bulundu, tekbir getirdi, sonra üç tavafta remel yaptı. Müslümanlar Rükn-i Yemânî'ye varınca Kureyş'in nazarından gizleniyor, gizlenince de normal yürüyüşe geçiyor, sonra tekrar karşılarına çıkınca bu sefer yeniden remele geçiyorlardı. Onları böyle remel (yaparken canlı ve kıvrak) gören  Kureyş: "Bunlar ceylanlar gibiymiş" diyorlardı.

İbnu Abbâs: "Remel sünnettir" demiştir. [Ebu Dâvud, Menâsik 51, (1889).][4]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Izdıbâ: Ridanın (ihramın vücudun üst kısmını örten parçası) bir ucunu sağ koltuk altından geçirip sol omuz üzerine atmak ve sağ omuz ve kolu ihramın dışında bırakmaktır. Bu hadise dayanan âlimler, remel yapılan şavtlarda ızdıbânın sünnet olduğunu söylemişlerdir. Diğer zamanlarda yapılmaz.

2- İstilâm: -1265 numaralı hadiste açıkladığımız üzere, kısaca- Hacerü'l-Esved'i öpmek veya selâmlamaktır.

3- İbnu Abbâs'ın bu rivayette remele "sünnet" demesini bazı âlimler, remel mevzuundaki  önceki kanaatinden rücû ederek cemaatin kavline geldiğine delil olarak değerlendirmiştir. 1326 numaralı hadiste açıkladığımız üzere, İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) nazarında remel sünnet değil, mübah bir ameldir.

 

ـ4ـ وعن أبى الطفيل رََضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قُلتُ بنِ عَبَّاسٍ رََضِىَ اللّهُ عَنْهُما: أرَأيْتَ هذَا الرَّمَلَ بِالْبَيتِ ثََثَةِ أطوافٍ، وَمَشى أرْبَعَةِ أطْوَافٍ: أسنّةٌ هُوَ؟ فإنَّ قَوْمَكَ يَزْعُمُونَ أنَّهُ سُنَّةٌ. فقَالَ: صَدَقُوا وَكَذَبُوا. فَقُلتُ: مَا قَوْلُكَ صَدَقُوا وَكَذَبُوا؟ فقَالَ: إنَّ رسولَ اللّهِ # قَدِمَ مَكَّةَ. فقَالَ المُشْرِكُونَ: إنَّ مُحَمّداً وَأصْحَابَهُ َ يَسْتَطِعُونَ أنْ يَطُوفُوا بِالْبَيْتِ مِنَ الهُزَالِ، وَكانُوا يَحْسُدُونَهُ فأمَرَهُمْ أنْ يَرْمُلُوا ثََثاً وَيَمشُوا أرْبعاً. فَقُلْتُ: أخْبِرْنِى عِنَ الطَّوَافِ بَيْنَ الصَّفَا وَالمَرْوَةِ رَاكِباً، أسُنَّةٌ هُوَ؟ فإنَّ قَوْمَكَ يَزْعُمونَ أنَّهُ سُنَّةٌ. قالَ: صَدَقُوا وَكَذَبُوا. قُلْتُ: مَاصَدَقُوا وَكَذَبُوا؟ قَالَ: إنَّ رسولَ اللّه # كَثُرَ عَلَيْهِ النَّاسُ يَقُولُونَ هَذَا مَحَمَّدٌ هذَا مُحَمَّدٌ، حَتَّى خَرَجَ الْعَوَاتِقُ مِنَ الْبُيُوتِ، وَكَانَ # َ يَضْرِبُ النَّاسُ بَيْنَ يَدَيْهِ فَلَمَّا كَثُرُوا رَكِبَ، وَالمَشْىُ في السَّعْىِ أفْضَلُ[. أخرجه مسلم واللفظ له، وأبو داود بنحوه.وزاد: إنَّ قُرَيشاً قالَتْ زَمَنَ الحُدَيْبِيَةِ: دَعُوا مُحَمّداً وَأصْحَابَهُ حَتَّى يَمُوتُوا مَوْتَ النَّغفِ. فَلَمَّا صَالَحُوهُ عَلى أنْ يَجِيئُوا مِنَ الْعَامِ المُقْبِلِ قَدِمَ رسولُ اللّه # وَالمُشْرِكُونَ مِنْ قِبَلِ قُعَيْقِعَانَ. فقَالَ # ‘صْحَابِهِ: ارْمُلوا بِالْبَيْتِ ثَثاً وَلَيْسَ بِسُنَّةٍ وَقَالَ في السَّعِى بَيْنَ الصَّفَا وَالْمَرْوَةِ مِثْلَ مُسْلِمٍ.وزاد: فطافَ عَلى بَعِيرٍ لِيَسْمَعُوا كََمَهُ وَلِيَرَوْا مَكَانَهُ وََ تَنَالَهُ أيْْدِيِهِمْ. »النَّفَفُ« دود يكون في أنوف ا“بل والغنم .

 

4. (1329)- Ebu't-Tufeyl (radıyallahu anh) anlatıyor: "İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) dedim ki:

"Kâbe'nin etrafında (tavaf yaparken) ilk üç şavtında remel, son dört şavtında da normal yürüme yapmak sünnet midir, değil midir? Senin kavmin buna sünnet diyorlar?"

İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) bana şu cevabı verdi:

"Hem doğru söylemişler, hem de kizb etmişler."

"Yani hem doğru söylemişler, hem de kizb etmişler demekle neyi  kastediyorsun?" diye açıklama istedim.

Anlattı:

"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Mekke'ye (umretü'lkaza için) gelmişti. Müşrikler: "Muhammed ve ashabı zayıflıktan Kâbe'yi tavaf edemez" dediler. Müşrikler onu kıskanıyorlardı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) ashabına üç (şavtta) remel yaparak, dört şavtta da normal şekilde yürümelerini emretti."

Ben tekrar, İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ)'a:

"Bana Safâ ile Merve arasındaki tavafı binerek yapmanın sünnet olup olmadığını haber ver.  Zîra senin kavmin bunun sünnet olduğunu  söylüyorlar!" dedim. Bana şu cevabı verdi:

"Hem doğru söylemişler, hem de kizb etmişler."

"Hem doğru söylemeleleri, hem de kizb etmeleri ne demektir?" diye ben tekrar sorunca açıkladı:

"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Mekke'ye umre için geldiği zaman (Mekkeli) ahali etrafını çokca sarmış: "İşte Muhammed! İşte Muhammed!" diye sıkıntı veriyorlardı. Hattâ, genç kızlar bile evlerden çıkmışlardı. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın huzurunda (yol açmak için) halka vurulmazdı. Halk başına üşüşünce, bu sebeple o da hayvana bindi. Aslında  sa'yi yayan yapmak (binerek yapmaktan) efdaldir." [Müslim, Hacc 237, (1264); Ebû Dâvud, Menâsik 51, (1885).]

Ebu Dâvud'un rivayetinde İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) -Müslim'deki  rivayete ziyade olarak- şunu söyler: "Hudeybiye müzakereleri sırasında Kureyşliler: "Muhammed'i ve arkadaşlarını bırakın, böcekler gibi ölsünler" dediler. Müteakip sene umre yapmak şartı üzerine sulh antlaşması yapılınca, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Mekke'ye geldi. Müşrikler de Kuaykıân tepesi yönünden geldiler. Aleyhissalâtu vesselâm Efendimiz ashabına: "Beytullah'ı üç şavtta remel yaparak tavaf edin" dedi. Bu (bütün  ümmete şâmil) bir sünnet  değildir.

Safâ ile Merve arasındaki sa'y ile ilgili olarak (Ebu Dâvud'da gelen açıklama, (yukarıda kaydedilen) Müslim rivayetindekinin aynıdır.)

Ancak Ebu Dâvud'da şu ziyâde  dahi yer alır: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), halk, sözlerini daha iyi işitsin, yerini daha iyi görsün ve elleri ona ulaşmasın diye bir deveye bindi."[5]

 

AÇIKLAMA:

 

1- İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ), soru üzerine birkaç noktaya  tavzih getirmektedir:

* İbnu Abbâs'a göre ilk üç şavtta remel yapmak, diğer dört  şavtta normal yürüyerek tavaf, hem sünnet, hem değil. Yani, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bunu yapmıştır, ama ilânihâye yapılsın diye bir hüküm taşımaz. Bir sefere mahsus müşriklere kuvvetli görünmek maksadıyla yapılmıştır. Sonraki yıllarda yapılması sünnet değildir.

Sünnet diyenler kizb etmiştir. Kizb, daha önceleri de temas edildiği üzere, Arapça'da her seferinde dilimizdeki "yalan" mânasına gelmez, "hata" mânasına kullanılır. Burada da öyle. İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) remel için "sünnet" diyenleri hatâkarlıkla itham ediyor. Çünkü kendi değerlendirmesi, bunun ilânihâye devamı gereken bir sünnet olmadığı  şeklindedir.

* Safâ ile Merve arasındaki sa'yın hayvan üzerinde yapılması sünnet mi diye sorulunca, bunun da Hz. Peygamber'in fiiline uyduğunu, ancak Resûlullah'ın herkes böyle yapsın diye değil, belli bir maksadla, zarureten deve üzerinde yaptığını açıklamıştır. Binaenaleyh "Sa'yın efdali yürüyerek yapılanıdır, binek üzerinde olanı değil" demek istemiştir. Bu meselede ulemâ İbnu Abbâs gibi düşünmüştür. Mâzereti olmayan sa'yını yürüyerek yapmalıdır. Mâzereti olanlar  binebilirler.

* Ebû Dâvud'daki: "Böcekler gibi ölsünler" tâbiri hakaret  maksadı güder. Böcek diye tercüme ettiğimiz nağaf kelimesi  hayvanların burunlarından düşen parazit bir kurtcuktur.[6]

 

ـ5ـ وعن ابن عمر رََضِىَ اللّهُ عَنْهُما قال: ]رَأيْتُ رسولَ اللّه # إذَا اسْتَلَمَ الرُّكْنَ ا‘سْوَدَ أوَّل مَا يَطُوفُ يَخُبُّ ثََثَةَ أطْوَافٍ مِنَ السَّبْعِ[. أخرجه الستة إ الترمذى.وفي رواية: وَكَانَ

يَسْعى بِبطنِ المَسِيلِ إذا طَافَ بَيْنَ الصَّفَا وَالْمَرْوَةِ.وفي رواية للشيخين: رَمَلَ مِنَ الحَجَرِ )اِلَى الْحِجْرِ( ثَثاً وَمَشَى أرْبعاً ثُمَّ يُصَلِّى رَكْعَتَيْنِ، يَعْنِى بَعْدَ الطّوَافِ. ثُمَّ يَطُوفُ بَيْنَ الصَّفَا وَالْمَرْوَةِ في الحَجِّ وَالْعُمْرَةِ.»الخَبَبُ« ضَرْبُ من السير سريع .

 

5. (1330)- İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı, yedi şavttan üçünü hızlıca  yaptığı ilk tavafta, Hacer-i Esved'e istilâm buyururken gördüm." [Buharî,Hacc 56; Müslim,Hacc 232, (1261); Muvatta, Hacc 108, (1,365); Ebu Dâvud, Menâsik 51, (1891) 52, (1893); Nesâî,Hacc 152, (5, 229), 153, (5,230).]

Bir rivayette şöyle demiştir: "Safâ ile Merve arasında sa'y ederken sel çukurunda koşuyordu."

Buharî ve Müslim'in bir rivayetinde şöyle demiştir: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Haceru'l-Esved'den Haceru'l-Esved'e üç tur remel yaptı, dört tur da yürüdü, sonra iki rekât namaz kıldı, yani tavaftan sonra. Sonra da, hem haccda hem de umrede Safâ ile Merve arasında tavaf yaptı."[7]

 

AÇIKLAMA:

 

Âlimler, İbnu Ömer'in bu müşahadesini Veda haccı ile ilgili kabul ederler. Dolayısıya, İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ)'ın umretu'lkaza ile alâkalı rivayetini bunun  neshettiğine hükmederler. İbnu Abbâs'ın rivayetinde temel  ilk üç şavtta, her bir turun yarısında yapılmıştır. Halbuki burada, "Hacerü'l-Esved'den Haceru'l-Esved'e" remel yapılarak ilk üç turun tamamlandığı belirtilmektedir.[8]

 

ـ6ـ وعن جابر رََضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قَدِمَ رسولُ اللّه # مَكَّةَ فَدَخَلَ المَسْجِدَ فَاسْتَلَمَ الحََجَرَ ثُمَّ مَضَى على يَمِينِهِ فَرَمَلَ ثََثاً وَمَشى أرْبعاً ثُمَّ أتَى المَقَامَ. فقَالَ: وَاتَّخَدُوا مِنْ مَقَامِ إبْرَاهِيمَ مُصَلَّى؛ وَصَلَّى رَكْعَتَيْنِ وَالمَقَامُ بَيْنَهُ وَبَيْنَ الْبَيْتِ ثُمَّ أتَى الحَجَرَ بَعْدَ الرَّكْعَتَيْنِ فَاسْتَلَمَهُ. ثُمَّ خَرَجَ إلى الصَّفَا وَالمَرْوَةِ أظُنُّهُ قَالَ: إنَّ الصَّفَا وَالْمَرْوَةَ مِنْ شَعَائِرِ اللّهِ[. أخرجه مسلم ومالك والترمذى والنسائى.

 

6. (1331)- Hz. Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Mekke'ye geldi. Doğru Mescid-i Haram'a girdi ve Haceru'l-Esved'i istilâm buyurdu. Sonra sağ  kolu üzerinde ilerleyerek üç tur remel yaptı, dört tur da yürüdü. Sonra Makam-ı İbrahim'e geldi ve    وَاتَّخَذُوا مِنْ مَقَامِ إبْرَاهيم مُصَلَّى 

"Siz de İbrahim'in makamından bir namazgâh edinin..." (Bakara 125) âyetini okudu. Ardından makam, Beytullah'la kendi arasında olacak şekilde iki rek'at namaz kıldı. Bu namazı bitirince tekrar Haceru'l-Esved'e geldi ve istilâmda bulundu.

Sonra Safâ ve Merve'ye gitti. Zannedersem orada:    إِنَّ الصَّفَا وَالْمَرْوَة َمِنْ شَعَائِر ِاللّهِ   "Şüphe yok ki Safâ ve Merve Allah'ın şeâirindendir" (Bakara 158) âyetini okudu." [Müslim, Hacc 147, (1218), 235 (1263); Muvatta, Hacc 107, (4, 364); Tirmizî, Hacc 33, (856), 34, (857); Nesâî, Hacc 149, (5, 228); İbnu Mâce, Menâsik 29, (2951).][9]

 

AÇIKLAMA:

 

Bu rivâyet, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in bir umre tavafını tarif etmektedir.

1) Hacerü'l-Esved'e istilamla tavafa başlamak.

2) İlk üç şavtta remel.

3) Müteâkip dört turda  normal yürüyüş.

4) Makam-ı İbrahim'de iki rek'at namaz. Bazı rivayetlerde bu namazların birinci rek'atında Kafirûn, ikinci rek'atında İhlâs suresinin okunduğu belirtilir.

5) Safâ ve Merve arasında sa'y. Bu sa'ye Safâ'dan başlamıştır.[10]

 

ـ7ـ وعن ابن عباس رََضِىَ اللّهُ عَنْهُما قال: ]اعْتَمَرَ رسولُ اللّه # وَأصْحَابُهُ رََضِىَ اللّهُ عَنْهُم مِنَ الجِعرَّانَةِ فَرَمَلُوا بِالْبَيْتِ وَجَعَلُوا أرْدِيَتَهُمْ تَحْتَ آبَاطِهِمْ ثُمَّ قَذَفُوهَا عَلى عَوَاتِقِهِمُ الْيُسْرى[. أخرجه أبو داود .

 

7. (1332)- İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ve ashabı (radıyallahu anhüm) Ciirrâne'den umre yaptılar. Bu umrede Beytullah'ı remel yaparak tavaf ettiler. Bu tavafta  ridalarının bir ucunu sağ koltuklarının altına koymuşlar, diğer ucunu da sol omuzlarının üzerine atarak (ızdıba yapmışlardı)." [Ebu Dâvud, Menâsik 50, (1884), 50, (1891).][11]

 

AÇIKLAMA:

 

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), Huneyn Savaşı'ndan sonra, ganimeti pay etmek üzere Ciirrâne'de mola verip, o sırada Mekke'ye geceleyin gidip umre yapmıştır. Bu umre, Resûlullah'ın yapmış bulunduğu dört  umreden biridir. Hudeybiye Sulhü'nü takip eden yıl yapılan umretu'lkaza'dan sonra yapılmıştır. Resûlullah'ın bu umrede ridası ile ızdıba yaptığı belirtiliyor. Izdıba remel yapılan tavafların bütün şavtlarında gereklidir, diğer tavaflarda gereksizdir.[12]

 

ـ8ـ وعن عروة رََضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]أحْرَمَ عَبْدُ اللّهِ بْنِ الزُّبَيْرِ بِعُمْرَةٍ مِنَ التَّنْعِيمِ ثُمَّ رَأيْتُهُ يَسْعَى حَوْلَ الْبَيْتِ ا‘شْوَاطَ الثََّثَةَ[ .

 

8. (1333)- Urve (radıyallahu anh) anlatıyor: "Abdullah İbnu'z-Zübeyr, umre maksadıyla Ten'îm'de ihrama girdi. Sonra ben onu Beytullah'ın etrafında, üç şavtta koşar gördüm." [Muvatta, Hacc 34, (1, 365).][13]

 

AÇIKLAMA:

 

Ten'îm, Ciirrâne gibi Hıll'de ihrama girenlerin önce umre yaparak tavaf ve sa'yde bulunmaları müstehabdır. Mekke'de ihrama giren Mina' dan dönünceye kadar tavaf ve sa'yde bulunmaz. Bu  hususu müteakip rivayet de te'yid edecektir.[14]

 

ـ9ـ وعن عمر رََضِىَ اللّهُ عَنْهُما ]أنَّهُ كَانَ: إذَا أحْرَمَ مِنْ مَكَّةَ لَمْ يَطُفْ بِالْبَيْتِ وََ بَيْنَ الصَّفَا وَالْمَرْوَةِ حَتَّى يَرْجِعَ مِنْ مِنىً، وَكَانَ َ يَرْمُلُ إذا طَافَ حَوْلَ الْبَيْتِ إذَا أحْرَمَ مِنْ مَكَّةَ[. أخرجهما مالك .

 

9. (1334)- İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ)'den Nâfi'in anlattığına göre, İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) Mekke'de ihrama girdiği zaman ne Beytullah'ı tavaf eder, ne de Safâ ve Merve arasında sa'yde bulunurdu. Bunları Mina dönüşü yapardı. Mekke'de ihrama girdiği zaman Beytullah'ı tavaf edecek olsa remel yapmazdı." [Muvatta, Hacc 34, (1, 365).][15]

 

AÇIKLAMA:

 

Beytullah'ı tavaf etmekle, umre ayrı ayrı ibâdetlerdir. Tavaf, sa'ysiz yapılabilir. Tavaf'tan sonra traş da gerekmez. Şu halde,  tavaftan sonra sa'y yapılmayacaksa  remel yapmaya gerek yoktur. Hanefî mezhebi de buna hükmeder. Mekke'de ihrama giren İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) sa'ysiz tavaf yapınca remel de yapmıyor.[16]

 

ـ10ـ وعن ابن عباس رََضِىَ اللّهُ عَنْهُما: ]أنَّ رسولَ اللّه #. لَمْ يَرْمُلْ في السَّبْعِ الَّذِى أفَاضَ فِيهِ[ .

 

10. (1335)- İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), ifaza tavafının yedi şavtında da remelde bulunmamıştır." [Ebu Dâvud, Menâsik 83, (2001).][17]

 

AÇIKLAMA:

 

İfâza tavafı: Arafat'tan inildikten sonra yapılan tavaftır. Buna tavaf-ı ziyâret de denir. Haccın iki rüknünden biri bu tavaftır. İlk dört şavtı farzdır. Eyyâm-ı nahir'de yani kurban bayramının birinci, ikinci veya üçüncü günlerinden birinde yapılması gereklidir.

Şu halde, sadedinde olduğumuz rivayet, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın, ifâza tavafında remelde bulunmadığını ifade etmektedir. Önceki rivayetlerde umumî kaideyi belirtmiştik: Remel, arkadan sa'y de yapılacak tavafların ilk üç  şavtında yer verilen bir durumdu. İfâza tavafını sa'y takib etmeyeceğine göre, onda  remel yoktur.[18]

 

ـ11ـ وعن أسلم قال: ]سَمِعْتُ ابْنُ عُمَرَ رََضِىَ اللّهُ عَنْهُما يَقُولُ فِيمَ الرَّمََنُ وَالْكَشْفُ عَنِ المَنَاكِبِ وَقَدْ أطّأ اللّهُ ا“سْمَ وَنَفَى الكُفْرَ وَأهْلَهُ لَكِنْ مَعَ ذلِكَ َ نَدَعُ شَيْئاً كُنَّا نَفْعَلُهُ مَعَ رسولِ اللّهِ #[. أخرجه أبو داود.»أطّأ« مثل وطّأ، ومعناه: ثبّت ومهد .

 

11. (1336)- Eslem mevlâ Ömer İbnu'l-Hattâb anlatıyor: "Ömer İbnu'l-Hattâb (radıyallahu anh)'ı dinledim , diyordu ki: "Bugün Allah, İslâm'ı hakim ve güçlü kılmış, küfrü ve kâfirleri de bertaraf etmiş olduğuna göre remel yapmanın ve omuzu açmanın (ızdıba) ne gereği var. Ancak bununla beraber, bizler, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'la birlikte yapmış olduğumuz şeylerden hiçbirini bırakmayız." [Ebu Dâvud, Menâsik 51, (1887).][19]

 

AÇIKLAMA:

 

Daha önce açıklandığı üzere (1326 numaralı hadise bakın), Mekke müşriklerine karşı kuvvetli görünmek maksadıyla Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın emretmiş bulunduğu remel (tavafın ilk üç şavtında omuzları sallayarak hızlıca yürümek) ve ızdıba (remel esnasında sağ omuzu açmak) Müslümanların kesin hakimiyeti ile artık gereksiz görülmüş ve hattâ Hz. Ömer (radıyallahu anh) bunu yasaklamayı bile düşünmüştür. Zîra tavaf sırasında  remel yapmanın sebebi ortadan kalkmıştı. Ancak, rivayetten anlaşılacağı üzere Hz. Ömer bu düşüncesinden hemen rücû ediyor. "Resûlullah'la birlikte yaptığımız hiçbir şeyi bırakmayız" demesi, sünnette vârid olan her şeyde, -biz anlamasak, keşfedememiş olsak bile- mutlaka bir hikmet vardır, onun korunması gerekir" demektir.

Hz.Ömer (radıyallahu anh) remel meselesinde, sünnete ittibanın evlâ olduğuna kanaat  getirir, böylece Hz. Ömer de, İbnu Abbâs'ın, Veda haccı sırasında remel yapıldığına -ve dolayısıyla remel sünnetini mutlak şekilde devam ettirmek gerektiğine- dair rivayeti te'yid etmiş olmaktadır. Mamafih, yukarıda, Hz. Câbir (radıyallahu anh)'den kaydettiğimiz rivayetde remelin Veda haccında tatbik edildiğini ifade eder.

Hattâbî, bu rivayetleri gözönüne alarak der ki: "Bu rivayetler gösteriyor ki: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) herhangi bir sebeple bir sünnet ortaya koyar (yani bir davranışta bulunur), bu sebep sonradan ortadan kalkıp kaybolsa bile, sünnet, konduğu hâl üzere devam eder. Bazıları  remeli sünnet-i müekkede kabul etmiş, terkine dem (davar kurbanı) gerekir demiştir. Süfyân-ı Sevrî bunlardandır. Ancak, ulemânın kâhir ekseriyeti "Terki herhangi bir şey gerektirmeyen bir sünnet" demekte müttefiktir."[20]

 

ـ12ـ وعن يعلى بن أمية رََضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]طَافَ رسولُ اللّه # مُضْطَبِعاً بِبُرْدٍ[. أخرجه أبو داود والترمذى؛ وعنده ببردٍ أخضرَ .

 

12. (1337)- Ya'lâ İbnu Ümeyye (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir bürde ile ızdıba yapmış olarak tavaf etti." [Ebu Dâvud, Menâsik 50, (1983); Tirmizî, Hacc 36, (859).]

Hadisin Ebû Dâvud'daki vechinde "yeşil bir bürde" denir.[21]

 

AÇIKLAMA:

 

Bürde, Araplarda vücudun üst kısmına giyilen bir giysidir, aba, hırka dediğimiz şeye tekâbül eder. Şu halde Resûlullah  tavafta, bürdesinin bir ucunu sağ koltuğunun altından geçirip göğsü üzerinden sol omuzunun üstüne atmak suretiyle ızdıba yapmış olmaktadır. Ebu Dâvud' daki vechinde bu  bürdenin yeşil olduğu da belirtilir. Demek ki ihramın renkli olmaması diye kesin bir hüküm yoktur. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın ızdıbaya, şecaat izhar etmek için yer verdiği belirtilmiştir. Ayrıca hızlı yürümeye yardımcı olduğu söylenmiştir. İmam Mâlik dışında ulema ızdıbâya müstehab demiştir. Şâfiîler: "Remel olan tavaflarda ızdıba sünnettir" demiştir.[22]

 

ـ13ـ وعن عبدالرحمن بن صفْوان رََضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]رَأيْتُ النَّبىَّ # قَدْ خَرجَ مِنَ الكَعْبَةِ هُوَ وَأصْحَابُهُ، وَقَدِ اسْتَلَمُوا الْبَيْتَ مِنَ الْبَابِ إلى الحَطيمِ، ووَضَعُوا خُدُودَهُمْ عَلَيْهِ، وَرسولُ اللّه # وَسَطَهُمْ[. أخرجه أبو داود .

13. (1338)- Abdurrahman İbnu Safvan (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı, ashabı ile birlikte Kâbe'den çıkarken gördüm. Beytullah'ı, kapısından Hatim'e kadar istilâm ettiler ve Beytullah'ın üzerine yanaklarını koydular. Bu sırada Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ortalarında idi." [Ebu Dâvud, Menâsik 55, (1898).][23]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Rivayetin Ebu Dâvud'daki  aslı, hâdisenin fetih günü cereyan ettiğini belirtir.

2- Hatim: Hadiste geçen Hatim'in neresi olduğu hususunda farklı şeyler söylenmiştir:

* Muhibbuddin et-Taberî ve bazılarına göre Hatim: Rükn (Rükn-i Haceru'l-Esved) ile kapı arasında kalan kısımdır.

* İmam Mâlik'e göre kapı ile Makam arasında kalan kısımdır.

* Bazıları Haceru'l-Esved'dir demiştir.

* Umumiyetle kabul edildiği üzere, Kâbe'nin kuzeybatı  duvarının karşısında yerden bir metre kadar yüksek, 1,5 m. kalınlığındaki yarım daire şeklindeki duvardır. Bu duvarla Beytullah arasındaki boşluğa Hıcr denir. Bazı Hanefî kitaplarda Altunoluk'un (mîzab) bulunduğu mevziye  hatim denmiştir.

Sadedinde olduğumuz rivayette geçen Hatim'le Haceru'l-Esved'in kastedilmiş olması daha kavi gözükmektedir.

3- Hadis, Beytullah'ın belirtilen kısmına yanak ve göğüs koymanın  müstehab olduğunu  ifade eder. Burası rükn ile kapı arasıdır, Mültezem de denir.

Beyhâkî'nin bir rivayetine göre, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) da burada yüzünü ve göğsünü Beytullah'a yaslamıştır. İbnu Abbâs'tan gelen bir rivayette, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), rükn ile kapı arasında dua eden mültezim'e, Cenâb-ı Hakk'ın, her dilediğini vereceğini müjde etmiştir.[24]


 

[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:5/443-444.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:5/444-446.

[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:5/446.

[4] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:5/447.

[5] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:5/448-450.

[6] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:5/449-450.

[7] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:5/451.

[8] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:5/451.

[9] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:5/452.

[10] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:5/452.

[11] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:5/452.

[12] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:5/453.

[13] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:5/453.

[14] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:5/453.

[15] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:5/453.

[16] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:5/453-454.

[17] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:5/454.

[18] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:5/454.

[19] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:5/454-455.

[20] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:5/455.

[21] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:5/455-456.

[22] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:5/456.

[23] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:5/456.

[24] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:5/456-457.