ـ1ـ عن عَلْقَمَة عن ابن مسعود رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ. في قولهِ تعالى: ]وَمَنْ
يُؤْمِنْ بِاللّهِ يَهْدِ قَلْبَهُ قَالَ: هِيَ المَصَائِبُ تُصِيبُ الرَّجُلَ.
فَيَعْلَمُ أنَّهَا مِنْ عِنْدِ اللّهِ تعالى فَيُسَلِّمُ وَيَرْضى[. أخرجه
البخارى .
1. (835)-
Alkame hazretlerinin İbnu Mes'ud (radıyallahu anh)'dan naklettiğine göre,
İbnu Mes'ud, "...Kim Allah'a iman ederse (Allah) onun kalbini doğruya
götürür.." (Teğâbün,11) meâlindeki âyetle ilgili olarak şu açıklamayı
yapmıştır: "Bunlar kişinin mâruz kaldığı musibetlerdir. İnanan kişi,
(Allah'ın lütfu ve keremi ile) bu musibetlerin Allah'tan olduğunu bilir,
Allah'ın takdirine teslimiyet gösterip, razı olur (ve sabreder)." [Buharî,
Tefsir, Tegabün 1.]
AÇIKLAMA:
Bu rivayet Buharî'de muallâk ise de
Abdurrezzâk mevsul olarak kaydetmiştir. İbnu Hacer hadisi tahric eden
muhtelif kaynakları zikreder.
Âyet-i kerimede inanan kimselerin kalbine,
Allah tarafından hidâyet verileceği müjdeleniyor. İbnu Mes'ud (radıyallahu
anh) bu hidâyetin mâhiyetini açıklamaktadır. O'na göre âyette kastedilen
hidâyet "musibetlerin Allah'tan geldiği inancı"dır. Böylece mü'min kişi,
musibetler geldikçe imtihan edildiğine inanacak, bu imtihanı kazanmanın
sabırla mümkün olacağını bilecektir. Çünkü onun iman kulağında şu âyetin
hakikatları konuşacaktır. (meâlen): "Andolsun, sizi biraz korku, biraz
açlık, biraz da mallardan, canlardan ve mahsullerden yana eksiltme ile
imtihan edeceğiz. Sabredenlere (lütuf ve keremimi) müjdele!" (Bakara, 155).
Bu âyete inanan kişi her çeşit musibete sabır
ve teslimiyetle karşı çıkarak mukâvemet gösterir, böylece musibet karşısında
paniğe kapılmaktan, çaresizlik ve me'yusiyet hissine düşmekten kendini
korur, mânevî ezikliğe, ruhî çöküntüye düşmez.
ـ2ـ وعن ابن عباس رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما. في قوله تعالى: ]إنَّ مِنْ
أزْوَاجِكُمْ وَأوَْدِكُمْ عَدُوّاً لَكُمْ اŒية. قَالَ هَؤَُءِ رِجَالٌ مِنْ
اَهْلِ مَكَّةَ أسْلَمُوا وَأرَادُوا اَنْ يَأتُوا النّبِىَّ # فَأبَى
أزْوَاجُهُمْ وَاَوَْدُهُمْ أنْ يَدَعُوهُمْ فَلَمَّا أتَوا النّبىَّ # رَأوُا
النَّاسَ قَدْ فَقِهُوا فِي الدِّينِ فَهَمُّوا أنْ يُعَاقِبُوهُمْ
فَنَزَلَتْ[. أخرجه الترمذي .
2. (836)-
İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ), "Ey iman edenler, eşlerinizin
evlatlarınızın içinde hakikaten size düşman olanlar da vardır. O halde
onlardan sakının.." (Teğâbün 14) meâlindeki ayet hakkında şu açıklamayı
yaptı: "Bu hitaba maruz kalan kimseler bir kısım Mekkeli erkeklerdir.
Bunlar, hicret ederek Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e gelmek
isterler, fakat kadın ve çocukları kendilerini terketmelerini istemeyerek
hicretlerine mümânaat etmişlerdir. Bu kimseler bilâhare hicret edip gelince,
halkın, din hususunda çok şey öğrenmiş olduğunu görürler. Bunun üzerine
(kendilerinin önceden hicret etmelerine mâni olan) zevce ve evlâtlarını
cezalandırmak istediler. Bu hâl karşısında Cenab-ı Hakk mezkur âyeti inzâl
buyurdu." [Tirmizî, Tefsir, Teğâbün, 3314).]
AÇIKLAMA:
1- Âyet-i kerime muayyen bir vak'a için nâzil
oldu ise de hükmü umumidir ve her devre hitap etmektedir. Binaenaleyh her
mü'mine şöyle demektedir: "Zevcelerinizden bâzıları ve keza evlâtlarınızdan
bazıları vardır ki, size düşmanlık ederler. Onlar sizin hayırlarda
bulunmanıza, Allah'a ibadet etmenize mâni olurlar veya din ve dünya
işlerinizde sizinle husûmete, iddialaşmaya girişerler. Öyle ise, onların
müdâhalesi sebebiyle hayırlar işlemekten geri kalmayın, onlara uymaktan
sakının..."
Âyet-i kerimenin devamı, bu çeşit durumlarda,
sebep oldukları sâbit gerilemeler, çıkarmış bulundukları engellemeler
sebebiyle zevce ve evlâtların cezalandırılmayıp affedilmelerini
emretmektedir. (meâlen): "...(Bunlarla beraber) affeder, kusurlarını
başlarına kakmaz, örterseniz, şüphesiz Allah çok mağfiret edici, çok
esirgeyicidir" (Teğabün 14).