İSLAM TASAVVUFU

    CEZBE İLE İLGİLİ MESELELER

    - Vecd ve cezbe nedir? Aralarındaki fark nedir?
    - Vecd, hüznü gerektiren keder, aşk ve iştiyak sarhoşluğu içinde kendinden geçmek ve yüksek heyecan demektir. Hakk'ın binbir tecellîsini müşahede eden kimsenin muhabbet sonucu içinin ferahlaması ve o halin verdiği zevk ile kendinden geçmesidir. Hakîkî vecd, ileri derecedeki Allah sevgisi, irade sağlamlığı ve Allah aşkından meydana gelir. Kur'an okunurken vecde gelmeyip başka şeylerle vecde gelenler Hakk'a değil, halka tutkun sayılmıştır. Çünkü Kur'an, Rablarından korkanların kendisini derileri ürpererek vecdle okuyacaklarını haber vermektedir.
(bk. ez-Zümer, 39/23.) Hz. Peygamber ve ashabının hayatında vecd halinin örnekleri pek çoktur. Nitekim Abdullah b. Mes'ûd bir gün kendisine Kur'an okurken "Her ümmetten bir şahid getirdiğimiz, seni de onların üzerine şahid tuttuğumuz zaman halleri ne olacak?" (en-Nisa, 4/41) ayetine geldiğinde Peygamberimiz'in gözleri doldu ve "Yeter ya Abdullah!" diyerek okumasını durdurdu. (bk. Buhari, Fazailü'l-Kur'an, 33)
    Cezbe, çekmek ve çekiş demektir. Hakk'ın kulu kendi canibine çekmesidir. Cezbe, Allah'ın kula bir ihsanı olduğundan kulun elinde değildir. Allah'ın, sevdiği kulunun kalbinden perdeyi kaldırıp çalışma ve gayreti olmadan yakîn nuru ile kolayca manevî makamlara yükseltmesidir. Böyle bir cezbe, kulda istikamet arzusu doğurarak bela ve musîbetlere sabretme gücü kazandırır. Kul ruhî cezbe ile hakikatin kaynağını bulur. Allah'ın dışındaki herşeyi unutarak kendinden geçer.
    Vecd ile cezbe birbirine yakın anlamlıdır. Vecdde kulun gayretinin de payı vardır. Cezbe ise vecde göre daha güçlü ve tamamen Allah vergisidir. Kur'an'daki "Allah dilediğini kendine çeker."
(eş-Şûrâ,42/13) ayeti ile bazı kaynaklarda hadis olarak nakledilen "Allah'ın kuluna olan cezbesi, ins ve cinnin amellerine denktir."(Keşfu'l-hafâ, I, 352, hadis: 1069) Hakk'ın kulu çekmesi cezbe, bu cezbe ile kulun Allah'a yönelmesi aşktır. Mutasavvıflara göre Hz. Peygamber'i öldürmeye giderken eniştesinin evinde duyduğu Kur'an sesiyle imana gelen Hz. Ömer'in haliyle; avlandığı bir sırada üç defa peşpeşe hâtiften duyduğu: "Sen bunun için yaratılmadın" sesiyle sultanlığı bırakan İbrahim b. Edhem'in tevbesi, cezbeye örnek sayılmıştır.
    Cezbe, halk arasında aklın baştan gitmesi anlamında kullanılırsa da yanlıştır. Cezbe başka cinnet başkadır. Meczub ile mecnun da ayrı ayrı şeylerdir. Halk arasında sohbet, zikir ve sema meclislerinde kalbinde meydana gelen varidata dayanamayarak kendinden geçen, bağıran, gayr-ı ihtiyarî sıçrayıp nara atan kişilerin davranışlarına da cezbe adı verilmektedir. Aslında klasik kaynakların verdiği bilgilere göre bunlara cezbe yerine vecd denilmesi belki daha uygundur. Nara ve taşkınlık türü vecd ve cezbeler hep zaaf alameti olarak görülmüştür. Nasıl tazyikli akan bir çeşmenin altına bir küçük bardak tutulduğunda su bardağın içine girmeden dışarı taşarsa, gönlü dar olanlara gelen varidat da öyle taşar ve vecd meydana gelir.
    - Sohbetlerde derviş, şeyhinin adı geçince hopluyor zıplıyor. Ama Allah'ın, Peygamber'in ismi yüz kere geçtiği halde hiçbir şey olmuyor. Mürid için buradaki ölçü ne olmalıdır?
    - Bir önceki soruda vecd ve cezbeyi anlatırken Kur'an okurken vecde gelmeyip başka şeylerle vecde gelenlerin Hakk'a değil, halka tutkun olduklarını belirmiştik. Şeyhinin adı geçtiğinde vecd ve cezbe eseri tavırlar gösteren kimse, henüz fena fi'ş-şeyh konumundadır. Bu ise işin başıdır. Aslında gerçek vecd, Allah'ın adı anıldığında vecde gelmektir. Nitekim Kur'an'da buna şöyle işaret edilmektedir: "Müminler ancak Allah'ın adı anıldığı zaman yürekleri vecdle titreyen... kimselerdir"
(el-Enfal, 8/2) Ashab-ı kiram Allah ve Rasûlü'nün adı geçtiğinde heyecanlanır, kalpleri yerlerinden fırlayacakmış gibi atardı. Bu yüzden elleriyle kalplerini bastırmak lüzümunu hissederlerdi. Bugün bizim Rasülulah'ın adı geçtiğinde adet olarak yaptığımız hareketi, onlar zarûreten yaparlardı.