İNSANIN MANEVİ
YAPISI (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İLE İLGİLİ MESELELER
- Tasavvufta ruhdan çok bahsedilir.
"Sana ruhdan sorarlar. De ki: Ruh Rabbimin emrindedir. Size ilimden pek
az şey verilmiştir" (el-İsra,
17/85) ayetine rağmen bu bilgiler
nereden çıkmıştır?
- Tasavvufta ruhtan çok bahsedilmesinin sebebi, tasavvufun insanın ruhî
boyutu ve manevî tarafı ile ilgilenmesidir. İnsan ruhu, Kur'an'ın beyanına
göre ilahî menşe'lidir. "Ben Adem'in yaratılışını tamamladığımda ona
rûhumdan üfürdüm." (el-Hicr, 15/29
; Sâd, 38/72) buyrulmuştur. Bedeni
toprak ve sudan olan insanın ruhu, ilahî kaynaklı olduğundan insanlar
tarafından merak edilmiş, soru ve araştırma konusu yapılmıştır. Asr-ı
saadetteki yahudîlerin Hz. Peygamber'e "ruhun ne olduğunu" sormaları üzerine
inen ayette: "Sana ruhdan sorarlar. De ki: Ruh Rabbimin emrindedir. Size
ilimden pek az şey verilmiştir'' (el-İsra.
17/85) buyurulmuştur. Bu ayette ruhun "Rabbın
emrinden" oluşunun beyan edilmesi, aslında ruhun özelliği hakkında bir ip
ucudur. O da insanın halîfe oluşuyla izah edilebilir. Halîfe, kendisini
istihlaf edenin özelliklerine sahip olur. Çünkü O'nun adına bir takım
görevler üstlenecektir. İşte insan, "imaret" (yönetim ve idare) özelliği
taşıyan ruhuyla yeryüzünde Allah adına bir takım sorumluluklar üstlenmiş
bulunmaktadır. Ruh hakkında "çok az bilgi verilmesinin" beyan edilmesi, ruh
konusunun önemi ve büyüklüğüne göre bilginin çok az oluşunu belirtmek
içindir. Tasavvufta ruh ile ilgili verilen bilgiler ise genellikle ruhun
tezahürleri ve özellikleri ile ilgilidir. Doğrudan ruhun kendisiyle ilgili
değildir.
- Nefsin mertebeleri ve özellikleri nelerdir?
- Nefsin manevî yükselişteki mertebeleri değişik şekillerde tasnif
edilmiştir. Bazıları üçlü, bazıları beşli, bazıları yedili tasnifler
yapmıştır. Emmare, levvame, mülheme, mutmeinne, râziye, marziyye ve kamile
gibi.
Nefs-i emmâre: Münker ve günah olan şeyleri işlemeyi teşvik ve
emreden nefstir. Kur'an'daki: "Çünkü nefs, kötülüğü şiddetle emreder."
(Yusuf,
12/53) ayet-i kerimesi nefsin bu
makamına işaret eder.
Nefs-i emmare mertebesinde bulunan salik iyilik işlemez, kötülüklerden
kaçmaz; ancak kötülüğün zuhurundan pişmanlık duyar. Fakat bu nedamet, onun
davranışlarını etkilemez. Bu sıfatla muttasıf olan nefs, hevasına fazlaca
düşkündür. Bu mertebedeki salikin zikri "Lâ ilahe illallah", seyri "seyr
ilallah"dır.
Nefs-i levvâme: Yaptığı kötülüklerin akabinde zaman zaman
pişmanlık duyan, sahibini münkere mülazemetten dolayı ayıplayan ve tevbeye
temayül gösteren nefstir. Adını Kur'an'daki: "Levvâme (pişmankar) nefse
andolsun." (el-Kıyame, 75/2)
ayetinden alır. Zikri, Allah lafza-i celali,
seyri "seyr lillah"dır. Bu makamda muhabbetullah hasıl olur.
Nefs-i mülheme: İlham ve keşfe mazhar olmaya başlayan, neyin
hayır, neyin şerr olduğunu idrak edebilme melekesine sahip, şehvet
isteklerine karşı kısmen direnme gücü bulunan nefstir. Adını "Andolsun
nefse isyanını ve itaatını ilham edene."
(eş-Şems,91/8)
ayetinden alır. Bu mertebede zikir "Hû", seyr "seyr alellah"dır.
Nefs-i mutmeinne: Kötü ve çirkin sıfatlardan kurtulup güzel ahlak
ile hemhâl olan nefstir. Bu nefs, Cenab-ı Hakk'ın tevfîk ve inayetiyle
sekînet ve yakîne mazhar olarak ıztıraplardan kurtulur. Bu makamda beşeriyet
fena bulup "Nûr-i Muhammedi" zuhur ettiğinden nefs, hitab-ı ilahîye mazhar
olur: "Ey itmi'nâna ermiş itâatkâr nefs!"
(el-Fecr, 89/27)
Bu makamın zikri "Hakk" ismidir. Seyri "seyr maallah"dır.
Nefs-i râziye: Kendisi hakkında tecellî eden kaza hükümlerine
tereddüdsüz teslim olup rıza gösteren nefsin makamıdır. Bu makam, salikin
esrar-ı ilahiyyeye muttali olduğu makamdır. Zikir "Hay" ismidir. Seyr "seyr
fillah"dır. Kur'an'daki: "Dön Rabbına, sen O' ndan râzî olarak"
(es-Şems. 89/28)
ayeti bu makama işarettir.
Nefs-i merziyye: Allah ile kul arasında rızanın müşterek bir
vasıf olduğu, kulun Allah'dan, Allah'ın kuldan râzî olduğu makamdır. Yukarda
geçen ayetin devamı olan: "Rabbın da senden râzî olarak" ifadesi bunu
göstermektedir. Bu makamda zikir "Kayyûm" ismi, seyr "seyr anillâh"dır.
Nefs-i kâmile: Bu makamda salik, bütün marifet makamlarını
kazanarak irşad mevkiine yükselir. Bu makam vehbîdir. Zikri "yâ Kahhâr!"
ismi, seyri "seyr billâh"dır.
- İnsan kendi başına nefsin mertebelerini aşabilir mi?
- Sûfiler tarafından değişik şekillerde yapılan nefs makamlarına aid
tasnifler genellikle itibarîdir. Bu bakımdan bunları insanın kendi başına
aşması mümkün değildir. Mutlaka başında bir mürşid bulunmalıdır. Ayrıca
yapılan bu tasnif çok kesin hatlarıyla birbirinden ayrılmış, matematiksel
bir tasnif değildir. Zaman zaman tedahüller olabilir. Ayrıca "mülheme"
makamı nefsin ilhama mazhar olduğu makamdır. Bu makam ancak ehliyetli ve
liyakatli mürşidler marifetiyle aşılabilir. İlham almaya başlayan nefsin
sahibi ucüb ve benliğe kapılabilir. Kendini "erdim" sanabilir. Böyle
durumlar da "mezlaka-i akdâm" denilen ayak kaymalarına sebebiyet verebilir.
- Nefs-i emmâre nedir? Nefs-i emmâreden kurtulmak için ne yapmalıyız?
- Nefs-i emmare daima kötülük sayılan şeylere ilgi duyan ve sahibini o
tür şeylere sevkeden nefstir. Yaptığı kötülüklerden de pek pişmanlık duymaz.
Emmare konumunda bulunan bir nefsi şerîata riayet ve mu'tedil bir riyazatla
terbiye etmeye çalışmak lazımdır. Bu bir irade eğitimidir. Nefsin
hoşlandıklarını geri bırakarak onun her istediğini yapmak yerine, ona aklın
ve şeriatın emirlerini yaptırmaya çalışmak gerekir. Nefs, genellikle çocuğa
benzetilir. Çocuğunu sütten kesmek isteyen anne nasıl çocuğuna direnir ve bu
direnmede iradesini ortaya koyar ve böylece muvaffak olursa, nefs-i emmare
ile başa çıkmak için de sağlam bir irade ortaya koymak ve şeriat ölçüleri
içinde mücahede etmek lazımdır.
- Kalb hakkında bilgi verir misiniz?
- Kalb birşeyin merkezi ve özü demektir. Birşeyi tersyüz etmek,
değiştirmek veya değişkenlik anlamınada gelir. Kur'an'da genelde idrak ve
anlama merkezi, düşünme ve kavrama gücü anlamına yaklaşık 140 yerde
geçmektedir. Kalb îman yeridir. Fıkıh ve kelam alimleri kavramak ve idrak
anlamına "akıl" kelimesini tercih ederlerken, sûfiler "kalb" kelimesini
tercih etmişlerdir.
Sûfilerin başlangıçta anlama ve idrak manasında kullandığı bu kavram,
sonraları daha bir derinlik kazanarak "gönül" anlamında kullanılır olmuştur.
Sûfilere göre kalb aynı zamanda keşf ve ilham merkezidir. Çünkü kalb Hakk'ın
tecellîgahıdır. Kalb, sevgi ve ilgi merkezi olduğundan sevgide birlik
esastır. Kalb iki anlama gelir. Birincisi insanın sol memesinin altında çam
kozalağını andıran et parçası, ikincisi ise insan bedenine tevdî edilen
ruhanî ve rabbanî bir latifedir. Bunun cismanî kalb ile de bir ilişkisi
vardır. Nitekim: "Gerçek şudur ki, kör olan gözler değil, gögüslerdeki
kalblerdir." (el-Hacc, 22/46)
ayeti buna delildir.