METİN
Guslün
sünnetleri, tertîp müntesna olmak üzere abdestin sünnetleri gibidir. Adâb;
da kıbleye karşı dönmek müstesna abdestin âdâbı gibidir. Çünkü gusül
ekseriya avret yeri açılarak yapılır. Ulema: «Bir kimse abdest alıp
yıkanacak kadar akarsuda veya büyük bir havuzda yahud yağmur altında olursa
sünneti ikmal etmiş olur» demişlerdir.
Guslün
sünnetlerinden bazıları; ellerini, avret yerini ve bedeninde pislik varsa
dağılmasın diye onu yıkamakla işe başlamaktır. Velev ki avret yerinde pislik
olmasın. Bu, hadise tâbi olmak için yapılır.
İZAH
Tertibden
murâd; abdestteki tertiptir.Yoksa guslün başka bir tertibi vardır ki
musannıf onu az sonra sağ omuzundan başlayarak ilah... diye beyan edecektir.
Dua okumak da müstesnadır. Zira o da mekruhtur. Nitekim «Nuru'l-İzâh»da
bildirilmiştir. Guslün adâbının abdest âdabı gibi olduğunu «Bedâyî'» sahibi
açıklamıştır.
Şürunbulâlî
diyor ki: Mutlak surette konuşmamak müstehabtır. İnsan sözü ile konuşmak
avret yeri açık iken mekruh olduğundan dua etmemek de müsta'mel suyun
döküldüğü, pislik ve çamur yerine de bulunduğu için müstehaptır.
Ben derim ki:
Şârih Besmele'yi guslün sünnetlerinden saymıştır.
Ama bu
söylediklerine karşı Besmele müşkildir. «el-Hilye» sahibi bu umumu Sahih-i
Müslim'deki Hazreti Âişe hadisi ile müşkil saymıştır. Aişe (r.a.) şöyle der:
«Ben ve Resûlüllah (s.a.v.) ikimizin orasındaki bir kaptan yıkanırdık. O
benden evvel davranır, suyu bana dökerdi. Ben, bana bırak, bana bırak
derdim». Nesâi'nin rivayeti ise şöyledir:
«O bana
davranır, ben ona davranırdım. Hatta o bana bırak der, ben de bana bırak
derdim». Sonra el-Hilye sahibi bunu cevâzın beyanına yahud açık açık bir
yarar görülmeyen yerde besmelenin terki mesnun olduğuna hamlederek meseleye
cevap vermiştir.
Ben derim ki:
Yahud murad sâdece avret yeri açık iken Besmele'nin mekruh olmasıdır.
Nitekim yukarıdaki ta'lil de bunu ifade eder.
Peygamber
(s.a.v.)'in zâhir hali örtüsüz yıkanmamaktır. Yıkanırken peştemal kullanan
kimsenin kıbleye karşı dönmesinde bir beis yoktur. Büyük havuzda veya yağmur
altında durma meselesini «el-Bahr» sahibi akar suya kıyasen söylemiştir Bu
söz «el-Hilye» den alınmıştır. Lâkin Abdulganî Nablusî'nin «Hediye»
şerhindeki beyanı buna muhaliftir. O şöyle diyor: Akar su diye
kayıtlanmasından anlaşılıyor ki, durgun su çok bile olsa aynı hükümde
değildir. Çünkü suyun beden üzerine akması üç defa dökünmek yerini tutar.
Durgun su böyle değildir. Burada şöyle de denilebilir: Büyük havuzda abdest
alıp yıkanacak kadar bir yerden başka bir yere çekilirse sünneti tamamlamış
olur. Bu söz güzeldir, zâhire bakılırsa çekilmek şart değildir. Kıpırdamak
kâfidir. Büyük havuz akar su hükmündedir, binaenaleyh aralarında fark yoktur
denilemez. Zira büyük havuz mutlak olarak değil, yalnız pisliği kabul
etmemesi hususunda akar su gibidir.
«Abdest alıp
yıkanacak kadar» ifadesinden murad zaman mıdır yoksa suyun âzâ üzerine
akması mıdır? Bunu bizim ulemamızdan hiçbirinin bahis mevzuu ettiğini
görmedim. Abdest alırken uzuvlar arasında tertibe riayeti vacip gören
Şafiî'ye ulemasının beyanlarına göre bir kimse suya dalar da tertip miktarı
kalırsa guslü sahihtir. Tertip miktarı suda durmazsa guslü sahih olmaz.
Nevevî, suda durmadan dahi guslün sahih olduğunu söylemiştir. Zira tertip
birkaç sâniyede hâsıl olur.
Allâme İbni
Hâcer dahi «et-Tuhfe» nâmındaki eserinde guslün sünnetlerini saydıktan
sonra: «Durgun suda bütün bedeni üç defa hareket ettirmek kâfidir, velev ki
ayağını başka yere değişdirmesin. En münasibi budur. Çünkü her hareket
bedenine ayrı ayrı suların temasını icap ettirir» demiştir. Bana öyle
geliyor ki, bir kimse akar suda bulunursa üç defa dökünmek tertip ve abdest,
hiç beklemeden ve hareket etmeden hâsıl olur. Ama durgun suda buIunursa
mutlaka hareket veya yer değiştirmek lâzım gelir ki. bu suyu dökünmenin
yerini tutar ve maksadın hâsıl olmasına kâfidir.
«Dürer» de
beyan edildiğine göre bir kimse suyu dökünmezse sünnet vecihle yıkanmış
sayılmaz.
Musannıfın
«Elerini yıkamakla işe başlamaktır...» sözünden anlaşılan mânâ bu yıkamanın
abdestteki el yıkama olmadığıdır. Nitekim «Hidâye» ve diğer kitaplarda da
böyle denilmiştir. Eller yıkandıktan sonra avret yerine geçilir. Ve sağ el
ile su alınarak avret yerine dökülür; sol el yıkanır, temizlenir. Arapçada
ferç tâbiri erkek ve kadının önceki avret yeri mânâsına gelir. Bazen dübüre
dahi ferç denildiği vardır. Şu halde ön ve arkaya şâmildir. Burada murad
edilen de odur. Metindeki hadîsden murad; bir cemaatin Hazret-i Meymune
(r.a.)'dan rivayet ettikleri şu haberdir: Meymune, «Ben Peygamber (s.a.v.)'e
yıkanmak için su koydum. Evvelâ suyu ellerine döktü ve onları iki yahud üç
defa yıkadı. Sonra sağ eliyle sol eline dökerek edep yerlerini yıkadı ve
elini yere sürttü. Sonra mazmaza ve istinşak yaptı. Yüzünü ve kollarını
yıkadı. Sonra başını üç, defa yıkadı. Arkasından bütün bedenine suyu
dökündü. Sonra yerinden çekilerek ayaklarını yıkadı» demiştir.
Bedendeki
pislik az da olsa yıkanmalıdır. Nitekim ta'lilden anlaşılan da budur ki,
bizzat pisliği yıkamaktan başlamanın sünnet olduğunu ifade eder. Bizzat
pisliği yıkamak ise mutlaka lâzımdır. Velev ki az olsun. Çünkü su onunla
pislenir ve altındaki hades pislik giderilmedikçe kalkmaz. Nitekim Seyyid-i
Abdülganî bunu araştırmış ve: «UIemamızdan buna temas eden kimse bulamadım»
demiştir.
Ben derim ki:
Ben bunu Seyyidi'nin babası İsmâil'in «Dürer» şerhinde gördüm. Bunu kat'î
bir lisanla söylemiş fakat hiçbir kimseye nisbet etmemiştir. Allahu â'lem...
METİN
Sonra abdest
alır. Musannıf abdesti mutlak zikretmiştir. Binaenaleyh kamil abdeste
hamledilir ve yıkanan kimse suyun toplandığı bir yerde bile olsa ayaklarını
yıkamayı sonraya bırakmaz. Çünkü mutemed kavte göre müsta'mel su temizdir.
Şu da var ki su bütün bedenden ayrılmadıkça ona müsta'mel sıfatı verilemez.
Zira gusülde bütün beden bir uzuv gibidir. O halde ayakları ikinci defa
yıkamaya hacet yoktur. Meğer ki bedeninde necaset bulunsun. İhtimal
ayakların sonraya bırakılacağını söyleyenler gusle abdest uzuvlarını
yıkamakla başlansın ve onlarla bitirilsin diyebunu müstehap saymışlardır. Bu
zevat: «Yıkanan kimse evvela abdest alırsa ikinci defa abdest almaz; çünkü
bir gusül için iki defa abdest olmak bilittifak müstehap değildir»
demişlerdir. Ama bizim mezhebimize göre gusülden sonra abdest alır, meclis
de değişirse yahut Şâfiîlerin kavline göre gusül ile abdestin arası namazla
ayrılırsa abdest almak müstehap olur.
İZAH
Kâmil
abdestten murad; bütün sünnet ve mendupları ile alınan abdesttir. Nitekim
«el-Bahr» sahibi de aynı şeyi söylemiş ve: «Bu abdestte başına da mesheder;
sahih olan kavil budur» demiştir. Bedâyî' nâm eserde bunun zâhir rivayet
olduğu bildirilmiştir.
Suyun
toplandığı yerden maksat; yıkanılan suyun biriktiği yerdir. Bu kavil Kenz ve
diğer metinlerdeki mutlak ifâdeden anlaşılmaktadır. Buhari'nin rivayet
ettiği Hazret-i Âişe hadîsindeki «Sonra namaza aldığı abdest gibi abdest
aldı» ifadesinden anlaşılan da budur. Şâfiî de bununla amel etmiştir.
Bazıları ayakların mutlak surette sona bırakılacağını söylemişlerdir. Ekser
ulemanın mutlak sözlerinden ve yukarıda geçen Meymune hadîsinin mutlak olan
ifadesinden anlaşılan da budur. Birtakımları tafsilâta gitmiş ve: «Yıkanan
kimse suyun biriktiği yerde ise ayaklarını sonra yıkar; değilse o anda
yıkamalıdır» demişlerdir.
«El-Müctebâ»
sahibi bu kavli sahih bulmuş, «Hidâye», «Mebsût» ve «Kâfî» sahibleri de
kat'iyetle buna kâil olmuşlardır. «El-Bahr» sahibi: «Bunun vechi iki hadîsin
arasını bulmaktır. Zâhire göre ihtilâf câiz olup olmadığında değil,
evleviyet meselesindedir» diyor.
Şârihin:
«Çünkü mu'temet kavle göre müsta'mel su temizdir» sözü «ayaklar sonraya
bırakılır» diyenlere cevaptır. Onlara göre ayakları önceden yıkamanın bir
faydası yoktur. Çünkü sonraki yıkantı suları ile pislenirler ve tekrar
yıkanmaları icap eder.
Cevabın
hülasası şudur: Ayaklan ikinci defa yıkamaya hacet yoktur. Zira müftâbih
kavle göre müsta'mel su temizdir. Onun için Hindî: «Bu söz ancak müsta'mel
suyun necis olduğunu bildiren rivâyete göre bir kıymet ifada eder» demiştir.
Malûmun olsun
ki, yıkanmanın parçalanmayı kabul edip etmeyeceği hususunda muhtelif
rivayetler vardır. Bu ihtilâfın faydası şurada kendini gösterir: Cünüb bir
kimse ağzını çalkalar yahud ellerini yıkarsa Kur'an okuyabilir. Mushaf'a
dokunabilir mi? Temizlik parçalanmayı kabul eder diyenlere göre bu sualin
cevabı evet, kabul etmez diyenlere göre hayırdır. Sahih rivâyet de budur.
Çünkü cünüblüğün giderilmesi bedenin sair kısımlarının da yıkanmasına
bağlıdır.
Şârihin beyan
ettiği «Su ancak bedenden ayrıldıktan sonra müsta'mel olur» kaziyesi,
ulemanın bilittifak kabul ettikleri bir şeydir. Nitekim «el-Bahrda da
açıklanmıştır. Şu halde bunu mezkûr rivâyetlerin ikisine de bina etmek sahih
olur. Sonra şunu da bilmelisin ki şârihin sözü «Ayakları önce yıkamakta bir
fayda yoktur» iddiasını müsta'mel suyun pis olduğunu bildiren rivayete göre
de reddetmektedir. Çünkü suyun müsta'mel ve pis olduğuna ancak bedenden
ayrıldıktan sonra hükmedilir. Şu halde bu rivayete göre dahi ayakları ikinci
defa yıkamaya hacet yoktur. Bedende necaset bulunursa ayakları tekrar
yıkamak icap eder. Fakat bu tekrar sırf pislikten dolayıdır.
Bir gusülde
iki abdest bilittifak müstehap değildir.
Allâme Nuh
Efendi şöyle demektedir: «Bilâkis bunun mekruh olduğunu gösteren hadîs varit
olmuştur». Taberânî'nin «el-Evsat» nâm eserinde İbn Abbas (r.a.)'dan rivayet
ettiği bir hadîsde İbn Abbas: «Resûlüllah (s.a.v.); Her kim gusülden sonra
abdest alırsa bizden değildir, buyurdu» demiştir. Anlaşılan gusülden sonra
abdestin müstehap olmaması gusül bitinceye kadar abdestli kaldığına göredir.
Gusül bitmeden abdesti bozulursa tekrar abdest alması münâsip olur. Ben bunu
bir yerde görmediysem de bu böyledir.
METİN
Sonra suyu
bütün bedenine üç defa kaplamak şartıyla dökünür. Bu su şeriatta abdest ve
gusül için malûm olan sudur ki sekiz rıtıldır. Bazıları «maksat israf
etmemektir» demişlerdir. «el-Cevâhir» nâm kitapta: «Akar suda israf olmaz;
çünkü bir şey zayi etmez» denilmiştir. Biz bunu Kuhistâni'den naklen evvelce
arzetmişdik. Yıkanmaya sağ omuzundan başlar, sonra sol omuzuna, sonra başına
geçer. Sonra bedeninin kalan yerlerini mendup olmak üzere oğuşturarak yıkar.
Bazıları ikinci olarak başın yıkanacağını söylemiş, birtakımları da
yıkanmaya başından başlayacağını bildirmişlerdir ki, esah ve zâhir rivayet
olan bu, hadîslere uyan da budur. «el-Bahr» sahibi: «Bununla «Dürer»
sahibinin sahih kabul ettiği kavil zayıflanmış olur» diyor. Damlamak şartı
ile gusülde bir uzuvdan duyu diğer uzva geçirmek sahih olur. Abdestte bu
câiz değildir. Zira evvelce görüldüğü vecihle burada bütün beden bir uzuv
gibidir.
İZAH
Musannıfın
mazmaza ve istinşâktan bahsetmeden: «Sonra suyu bütün bedenine üç defa
dökünür» demesi mazmaza ile istinşâkın abdestte yapılmasının gusül için de
kafi geldiğine işaret içindir. Demek oluyor ki bumda sünnet, farz yerini
tutmuştur. Bedeni üç defa yıkamanın birincisi farz, ikinci ve üçüncüsü sahih
kavle göre sünnettir. Sünnet yerini bulmak için her defasında bedeni
kaplamak şartı ile yıkamalıdır.
Abdest ve
gusle yetecek olan suyun miktarı sekiz Bağdad rıtlıdır ki bir Irak sâi eder.
Bir Irak sâi dört müd'den ibarettir. Her müd iki rıtıldır. Ebu Hanife
bununla amel etmiştir. Hicaz sâi beş rıtıl ve bir de üçte birdir. İmameyn
ile üç mezhebin imamları bununla amel etmişlerdir. Bu takdirde müd bir rıtıl
ve üçte birdir. Bir rıtıl 130 dirhemdir. Bazıları 128 dirhem ve dirhemin
yedide dördüdür, demişlerdir. Meselenin tamamı «el-Hılye» nâm eserdedir.
(1) Müd - İki
rıtıl olan ölçü
Rıtıl - 460
gramlık bir ölçü
Ben derim ki:
Irak sâî, yarım Dımaşk müd'ü kadardır. Bir kimse bu miktarla abdest alır ve
guslederse sünnet yerine getirilmiş olur.
«Maksat israf
etmemektir» diyenler ulemadan bazıları değil, hepsidir. Şârih bazıları
demese daha iyi olurdu. Çünkü «el-Hilye» de bildirildiğine göre ulemadan
birçokları abdest ve gusle yetecek su miktarının belli olmadığına
müslümanların icmâi bulunduğunu nakletmişlerdir. Gerçi zâhir rivayedegusül
için yetecek en az miktarın bir sâl, abdest için bir müd su olduğu
bildirilmiştir. Buna delil Buharî ile Müslim'in ittifakla rivayet ettikleri
bir hadisdir. Meşkûr hadîsde: «Peygamber (s.a.v.) bir müd su ile abdest
alır, bir sâî'den beş müd'de kadar su ile de yıkanırdı» denilmiştir. Fakat
bu sınırlama lâzımı değil, sünnet miktarının en aşağısını beyandır. «el-Bahr»
sahibi: «Hatta bir kimse bundan daha az su ile tertemiz yıkanırsa kâfi
gelir. Yetmezse daha fazla kullanır; zira insanların tabiat ve halleri
muhteliftir» demiştir.
«el-İmdâd»
sahibi ile diğer bazı ulema buna cezmen kail olmuşlardır.
Gusül sağ
omuzundan başlayarak bütün bedeni üç defa, sonra sol omuzdan başlayarak üç
defa, daha sonra başından başlayarak bütün vücudu üç defa yıkamakla yapılır.
A'zayı ilk defasında oğuşturur. Oğuşturmak menduptur. Ama «el-İmdâd» sahibi
onu sünnetlerden saymıştır. Abdest bahsinde gördüklerimiz onu te'yit
etmektedir.
Birtakım
ulema gusülde ikinci olarak başın yıkanacağını söylemişlerdir. Şu halde
evvela sağ omuzdan başlanacak, sonra başına, sonra sol omuza geçilecek
demektir. Tabii ki her başlayışta bütün vücut üçer defa yıkanacaktır.
Şarih«Zahir
rivaye olan bu» diyor, «en-Nehir»'de de aynı şey söylenmişse de «el-Bahr» ve
diğer bazı kitaplarda onun yerine «Zahir Hidaye» tabiri kullanılmıştır.
Hidaye nâm eserden anlaşılan budur, demektir.
Buhari'de
yıkanmaya baştan başlanacağını bildiren birçok hadisler vardır. Gusülde
bütün beden bir uzuv gibidir. Onun için suyu bir uzuvdan diğerine nakletmek
câizdir. «el-Kınye» sahibi: «Cünüp bir kimse yıkanırken bir bacağını
diğerinin üzerine koysa alttaki bacak üsttekinin suyu ile temizlenir; ama
abdestte böyle değildir Çünkü cünüplükte beden bir uzuv gibidir» diyor.