İndir
İslam'da kalbin ne kadar merkezi bir mahiyeti bulunduğunu Rasulullah (s.a.) Efendimizin çok bilinen şu hadis-i şerifi çok net olarak bildirir. Şöyle buyurur Rasulullah:
أَلاَ وإِنَّ في الجسَدِ مُضغَةً إذا صلَحَت صَلَحَ الجسَدُ كُلُّهُ ، وَإِذا فَسَدَتْ فَسدَ الجَسَدُ كُلُّهُ : أَلاَ وَهِي القَلْبُ
“Şunu iyi bilin ki, insan vücudunda küçücük bir et parçası vardır. Eğer bu et parçası iyi olursa, bütün vücut iyi olur. Eğer o bozulursa, bütün vücut bozulur. İşte bu et parçası kalbdir.”
Kalbin merkezi bir mahiyeti vardır, çünkü Müslümanlık çerçevesinde yapılan her davranışın muhteva değerlendirmesi kalble ilgilidir.
Rasulullah (s.a.)'ın bildirdiğine göre
إنَّما الأَعمالُ بالنِّيَّات
“Ameller – davranışlar niyetlere göredir” ve niyetin oluştuğu yer kalbdir.
Davranışların makbul oluşu, içinde taşıdığı “ihlas” yani “sadece Allah'a has kılınması” iledir, “ihlas”ın vatan edindiği yer de kalbtir.
Rasulullah (s.a.)'ın bildirdiğine göre
إِنَّ الله لا يَنْظُرُ إِلى أَجْسامِكْم ، وَلا إِلى صُوَرِكُمْ ، وَلَكِنْ يَنْظُرُ إِلَى قُلُوبِكُمْ وَأَعمالِكُمْ
“Allah Teâlâ sizin bedenlerinize ve yüzlerinize değil, kalblerinize bakar.” ,yani kalb nazargah-ı ilahidir.
Günah ve sevap gibi insan davranışlarının nitelik tayininde sanki kalbte gizli bir miyar vardır. Çünkü Rasulullah bildirir ki,
وَالإِثمُ ما حاكَ في نفْسِكَ ، وكَرِهْتَ أَنْ يَطَّلَعَ عَلَيْهِ النَّاسُ
“Günah ise kalbini tırmalayıp durduğu halde insanların bilmesini istemediğin şeydir.”, buna karşılık
البِرُّ : ما اطْمَأَنَّتْ إِلَيْهِ النَّفْسُ ، واطْمَأَنَّ إِلَيْهِ القَلْبُ
“İyilik, nefsin uygun gördüğü ve yapılmasını kalbin onayladığı şeydir.”
Peygamber Efendimiz, mübarek parmaklarıyla sahabiden Vabisa'nın göğsüne vurarak ısrarla
اسْتَفْتِ قَلْبَكَ
“Gönlüne sor, kalbine danış” der. Ayrıca bizzat kendi göğsüne işaret ederek
التَّقْوَى هَهُنَا، التَّقْوَى هَهُنَا، التّقْوَى هَهُنَا،
“Takva işte şuradadır” buyurur.
Bütün bunlardan yola çıkarak İslam akaidi, “Amentü”nün ancak “kalbi tasdik”le gerçeklik kazanacağına hükmeder.
Müslümanlığımız açısından böylesine hayati fonksiyonu bulunan ve mahiyeti gereği evrilip çevrilebilen kalbin kazanacağı vasıf, onu insana bahşeden kudret tarafından en ince ayrıntılarına kadar tayin edilmiştir.
“Padişah girmez saraya hane mamur olmadan” denilmiştir.
Öğleyse, “Allah'ın nazar kılacağı bir dünya...” nın nasıl olması gerekir?
Sırf “Allah'ın nazar kılacağı bir dünya...” niyetiyle yola çıkıp bir kalbi kıvam arasak, herhalde arı duru, pırıl- pırıl, tertemiz, pürüzsüz bir dünya arardık.
İşte kalple ilgili o kıvamın çerçevesi çiziliyor Rabbimizin Kitabında... Önce olmaması gerekenler:
Kararmış olmasın!
Hastalıklı olmasın!
Katılaşmış olmasın!
Kılıflara bürünmüş olmasın!
Kilitli olmasın!
Mühürlü olmasın! Yani nifak, küfür ve inkar içinde olmasın!
Peki, nasıl olsun?
Kuş kalbi gibi yufka bir kalb olsun!
Allah adı anılınca ürperen bir kalb olsun!
Mütevazı olsun!
Selim olsun!
Mutmain olsun! Yani mü'min kalbi olsun.
Rabbin huzuruna giderken
اِلاَّ مَنْ اَتَى اللهَ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ
“Ancak Allah’a küfür ve şirkten temizlenmiş bir kalple gelenler kurtulurlar” Yani Selim bir kalble gitmek gerekiyor. Öyle isteniyor, orada onun geçerli olduğu bildiriliyor.
Selim bir kalb, arınmış, temiz bir kalb, huzura, doyuma ulaşmış, ihtiyaçlardan - çırpıntılardan kurtulmuş bir kalb...
Tüm bunlar, aynı kıvam ölçüsünü işaretleyen emek verilmiş kalblerdir.
Allah'ın kitabı, bir yandan “nefsin tezkiyesi”nden, diğer yandan “kalbin kirlenmesi” ve “tasfiyesi - arındırılması”ndan bahsederek, insanın önüne sürekli bir cehd - mücadele alanı, sürekli bir şahsiyeti inşa misyonu koyuyor.
قَدْ اَفْلَحَ مَنْ تَزَكَّى
“Muhakkak temizlenen felah buldu, kurtuluşa erdi.”
قَدْ اَفْلَحَ مَنْ زَكَّيهَا
“O nefsi temizleyen kimse gerçek kurtuluşu buldu.”
Rabbin ölçülerinde kurtuluş kalb temizliğine bağlı iken, kirlenmenin akıbeti ise karanlık:
وَقَدْ خَابَ مَنْ دَسَّيهَا
“Onu korumayıp günahlarla alçaltarak gömen hileci kimseler ise gerçekten zarar edip hüsrana uğradı.”
Kirlenme ve temizlik, her ikisi de manevi bir odak olan kalb ve nefsin cidarları ile sınırlı bir hadise değil. Orada başlayıp orada bitmiyor.
Kalbde başlayan dışa, insanı hayat içinde var kılan davranışlara yansıyor, buna karşılık insanın davranışları da kalbin ve nefsin deruni kıvamını tayin ediyor.
Kirlenme bir sonuç, temizleme de bu sonucu yok etme iradesinin gerçekleşmesi...
Rasulullah Efendimiz (s.a.) kirlenme ameliyesinin gelişmesini şöyle koyuyor insanın önüne.
إنَّ الْعَبْدَ إذَا أخْطَأ خَطِيئَةً نُكِتَتْ في قَلْبِهِ نَكْتَةٌ. فَإذَا هُوَ نَزَعَ وَاسْتَغْفَرَ وَتَابَ صُقِلَ قَلْبُهُ، وَإنْ عَادَ زِيدَ فيهَا حَتَّى تَعْلُوَ قَلْبَهُ. وَهُوَ الرَّانُ الذِى ذَكَرَ اللّهُ تَعَالى كَلاَّ بَلْ رَانَ عَلَى قُلُوبِهِمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ
“Mü'min bir günah işlediği zaman kalbinde siyah bir nokta meydana gelir. Eğer o günahı hemen bırakıp tövbe ve istiğfar ederse, kalbi eski parlaklığına kavuşur. Günah işlemeye devam ederse, siyah noktalar gittikçe çoğalır ve kalbini büsbütün kaplar. Bu siyah noktalar, Allah Teala'nın 'Hayır hayır, onların işlediği günahlar kalplerini paslandırıp körletmiştir.' (Mutaffifin, 14) diye belirttiği pastır.”
Günahlar, insanın kural dışı davranışlarından oluşuyor. Kuralı Allah Teala belirliyor. “Hududullah – Allah'ın belirlediği sınırlar” aşılınca günah vadisine giriliyor. Ve her günahın kalbe kara – kir halinde bir yansıması var. İnsan günah işledikçe kalbte kir yoğunlaşması oluşuyor. Sonunda kalb istila ediliyor.
Demek ki günahlar içinde yüzerken, kalbin temiz kalması zorlaşıyor. Temiz olmayan bir kalble de, uzun vadede davranışlarda güzelliği sürdürme imkanı bulunmuyor.
Kalbin temiz kalması, ancak günahın farkında olmakla ve bir an önce kalbi onun istilasından kurtarmakla mümkün oluyor. Kurtuluşun tevbede olduğu belirtiliyor. Tevbe, “arınma iradesi” ile Rabbe yönelişi ifade ediyor. Yani kalbi günah kopukluğundan kurtarıp, yeniden asli irtibatlarına kavuşturma, yeniden Rabbin nazarına muhatab hale getirme iradesinin ifadesi.
Kalbin temiz kalması için ya günah vadisine dalınmayacak, ya da bir sebeple dalınmışsa, sür'atle tevbe ipine sarılıp oradan çıkmaya çalışılacak... Davranışlarda güzelliği devam ettirebilmek için de, deruni bir kılavuz halinde işleyen kalbin sıhhatli yol göstermesi gerekiyor.
Imam Gazali diyor ki:
“Beden ile yapılan iyi bir işten kalbe bir nur ulaşır. O nur, saadet tohumudur. Yaptığı her kötü işten kalbe bir zulmet iner. O zulmet şekavetin tohumudur.”
Yani davranışlar havada uçuşup kalmıyor. İyi işin de kötü işin de kalbe nur ve zulmet ya da, saadet ve şekavet olarak bir yansıması var.
Başta Rasulullah Efendimiz (s.a.) ve O'ndan feyz alarak, “Kalb hassasiyeti” taşıyan Allah dostları, İslam önderleri, bilginleri, insanları hem kalbi hastalıklara sürükleyen sebepler, hem de bu hastalıklardan kurtulma imkânı verecek davranışlar konusunda uyarmışlar, ellerinden tuttukları insanları terbiye etmişler.
Mesela, bütün çağlara muallimlik yapan Rasulullah Efendimiz insanları, küfür, nifak, kibir, gaflet, gazap, kin, haset, ucub, hubb-i riyaset gibi kalbi hastalıklardan kurtarmaya çalışmış, buna mukabil, gene insanları, iman, takva, Allah korkusu, muhabbet, merhamet, istiğfar, zikir ve dua telkini ile kalblerin tezyin ve takviyesini temin etmiştir.
اَفَرَاَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ اِلَهَهُ هَوَيهُ وَاَضَلَّهُ اللهُ عَلَى عِلْمٍ وَخَتَمَ عَلَى سَمْعِهِ وَقَلْبِهِ وَجَعَلَ عَلَى بَصَرِهِ غِشَاوَةً فَمَنْ يَهْدِيهِ مِنْ بَعْدِ اللهِ اَفَلاَ تَذَكَّرُونَ
“Kendi arzu ve hevesini ilah edinen ve Allah’ın bir bilgi sebebiyle saptırdığı, kulak ve kalbini mühürlediği, gözüne perde çektiği kişiyi gördün mü? Artık Allah’tan sonra, kim onu doğru yola iletebilir. O halde hiç düşünüp ders çıkarmaz mısınız?”
Dikkat etti isek ayette “Heva ve hevesini tanrı edinen” kişinin “kalbinin mühürleneceği” bildiriliyor
Demek ki bir yandan heva ve hevesleri tanrı edinerek, yani heva ve heveslerin kulu olarak kalpleri Rabbin lütfuna açık tutmak, temiz kalmak mümkün olmayacak.
Rabbi zül celal Rasulullah Efendimiz (s.a.)'e şöyle bir dua öğretiyor:
وَلاَ تُخْزِنِى يَوْمَ يُبْعَثُونَ
يَوْمَ لاَ يَنْفَعُ مَالٌ وَلاَ بَنُونَ
اِلاَّ مَنْ اَتَى اللهَ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ
“(Rabbim,) malın ve evladın fayda vermediği, ancak Allah'a kalb-i selim getirenlerin fayda göreceği o diriliş gününde, beni mahcup etme.”
Ve Rasulullah Efendimiz (s.a.) bir duasında şöyle sesleniyor:
اللَّهُمَّ نَقِّنِى مِنْ خَطَايَاىَ كَمَا يُنَقَّى الثَّوْبُ ا‘بْيَضُ مِنَ الدَّنَسِ. اللَّهمَّ اغْسِلْنِى مِنْ خَطَايَاىَ بِالْمَاءِ وَالثَّلْجِ وَالْبَرَدِ
“"Ey Allahım, beni hatalarımdan öyle temizle ki, kirden paklanan beyaz elbise gibi olayım. Allahım beni, hatalarımdan su, kar ve dolu ile yıka"
Bunlar, üzerine asla günah kiri düşmeyecek ve zaten düşmemiş olan Allah Rasulünün izinde yürüyen bütün çağlara, bir yandan Rabbin huzuruna “kalb-i selim”le gitme aşkını, bir yandan da “kalbi selime ulaşmak için günahlardan arınma İştiyakı”nı öğreten niyazları...
Eğer bir Peygamber böyle dua ediyorsa, onun izinden giden insanlar, kalb temizliği iddiasına sığınıp, çamurlar içinde yürümemeye, elleriyle çamur içinde oynamamaya itina etmeli, yüreğine çamur sıçramasından sarsıcı endişeler duymalı... Rabbin huzuruna taşınacak “selim kalb”i dünyada hazırlayarak gitmeye bakmalı..
Muhterem Kardeşlerim.
Yukarı dada beyan ettiğimiz üzere Şuara Suresinin 89. ayetinde, cennete girecek olanların
اِلاَّ مَنْ اَتَى اللهَ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ
”Ancak Allah’a selim(temiz) bir kalp ile gelenler…”olduğu bildirilir. Kuran’a göre kalbin temiz olması demek, Allah’a yönelmiş ve O’na itaat etmiş olmak demektir. Kuran’a göre kalbi temiz olan insan, Allah’a iman eden, Allah’ın emir ve yasaklarına harfiyen uyan, O’na teslim olmuş insandır. İslam ahlakına göre, bundan farklı bir “kalp temizliği” söz konusu değildir.
Kuran’da “kalp temizliği”nin ne anlama geldiği detaylı olarak anlatılmaktadır. Buna göre; kalbi temiz olan insan, sürekli Allah’ı anan ve kalbi Allah’ın zikriyle tatmin bulmuş kişidir. Öyle ki, Kuran’da müminler şöyle tarif edilir;
اَلَّذِينَ اَمَنُوا وَتَطْمَئِنُّ قُلُوبُهُمْ بِذِكْرِ اللهِ اَلاَ بِذِكْرِ اللهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُ
“Onlar ki, inanmışlar ve Allah’ı anmakla kalpleri huzur ve doyum bulmuştur. Çünkü bilin ki kalpler, gerçekten de, ancak Allah’ı anarak huzura erişir.”
Bir başka ayette ise müminlerden şöyle söz edilir;
اَلَّذِينَ اِذَا ذُكِرَ اللهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَالصَّابِرِينَ عَلَى مَا اَصَابَهُمْ وَالْمُقِيمِى الصَّلَوةِ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ
“Onlar ki, ne zaman Allah’tan söz edilse kalpleri titrer, başlarına gelen her türlü sıkıntı ve zorluklara karşı dişlerini sıkıp direnirler, namazlarına devamlı ve duyarlıdırlar. Kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah’ın rızasını kazanmak için başkalarına da harcarlar.”
Müminin önemli bir özelliği,Kuran ahlakından zevk alması, Allah’a itaat etmekten dolayı sevinç ve huzur duyması ve tüm bunları yaparken de,kalbinde içli bir sevgi ve coşku hissetmesidir.Kuran’da, bu kalp duyarlılığının” Allah’ın yol göstermesi “olduğu şöyle bildirilir;
اَللهُ نَزَّلَ اَحْسَنَ الْحَدِيثِ كِتَابًا مُتَشَابِهًا مَثَانِىَ تَقْشَعِرُّ مِنْهُ جُلُودُ الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ ثُمَّ تَلِينُ جُلُودُهُمْ وَقُلُوبُهُمْ اِلَى ذِكْرِ اللهِ ذَلِكَ هُدَى اللهِ يَهْدِى بِهِ مَنْ يَشَآءُ وَمَنْ يُضْلِلِ اللهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ
“Allah, sözün en güzelini bir kitap halinde indirmiştir. Bir kısmı bir kısmına benzer. Çelişkisiz, bıktırıp usandırmayan tekrarlarla doludur ki, Rablerine derin saygı göstermekte olanlar, tehdid ve korkutucu ayetlerini okuduklarında, derileri ürperir. Rahmet ayetlerini okuduklarında ise, tenleri ve kalpleri Allah’ın zikrine yatışıp, yumuşar, sakinleşir. İşte Allah’ın rehberliği böyledir, doğruya yönelmek isteyeni bu kitapla doğru yola istediği şekilde eriştirir. Kim de şaşkınlık ve sapıklık içinde kalmayı isterse, ona da doğru yol gösterecek yoktur.”
Dolayısıyla gerçek kalp temizliği, insanı Allah’tan uzaklaştıran tüm engellerin, kalpten arındırılmış olması anlamına gelir. Böyle bir insan, dünya hırsından, bencillikten, korkudan, güvensizlikten uzak olur. Allah’tan başka varlıklara bağlanmaktan, onlara karşı Allah’tan bağımsız bir sevgi duymaktan kurtulur.
Bu yanlış düşüncedeki insanlar, Allah’ın hoşnut olacağı bir yaşamı ve ahlakı değil, bulundukları toplumun hoşnut olacağı bir yaşamı ve ahlakı seçerler. Ve cahiliye kıstaslarıyla yaptıkları bu değerlendirme sonucunda, kendilerini kandırarak, cennete gireceklerini düşünürler.
Bu düşünceye göre kişi, hem Allah’a kulluk etmeden, koskoca bir ömrü istek ve tutkularına göre tüketecek, hem de ahrette Allah’ın samimi ve Salih kulları için hazırladığı cennetinde, onların arasında, nimetler içinde yerini alacaktır. Böyle bir düşünceye sahip olması için, bir kişinin, Kuran’ı hiç bilmiyor olması gerekir. Çünkü Kuran ayetlerinde bildirilen gerçekleri kavrayan bir insan, sadece kendini kandırmış olacağını gayet iyi anlayabilir.
وَيُنَجِّى اللهُ الَّذِينَ اتَّقَوْا بِمَفَازَتِهِمْ لاَ يَمَسُّهُمُ السُّوءُ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ
“Ama Allah kendisine karşı sorumluluk bilinci duyanları kurtuluşlarına sebeb olan şeyle kurtarır, onlar bir kötülüğe uğramazlar ve mahzun da olmazlar.”
Dünya bütün insanlar için bir imtihan yeridir. Allah:
اَلَّذِى خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيَوةَ لِيَبْلُوَكُمْ اَيُّكُمْ اَحْسَنُ عَمَلاً وَهُوَ الْعَزِيزُ الْغَفُورُ
” O hanginizin daha güzel iş yapacağını denemek i-çin ölümü ve hayatı yarattı. O güçlüdür, O’nun gücüne hiçbir güç erişemez ve tek bağışlayan da O’dur.” Ayeti ile bütün insanlara bu gerçeği bildirmiştir.
Bu imtihanın gereği olarak insanlar bütün davranışlarından,fiili olarak yerine getirdikleri veya getirmeyip erteledikleri tüm ibadetlerden sorumludurlar.Böyle bir durumda kalp temizliği tek başına ölçü olamaz.Muhakkak ki kişinin kalbinin temiz olması,iyi niyetli,dürüst bir kişiliğe sahip olması Allah katında değerlidir.Ancak bu kalp temizliği ve samimiyetin en önemli göstergesi de kişinin Allah’ın emirlerini titizlikle yerine getirmesiyle kendini belli eder.Yoksa Kuran’da bildirilen ibadetleri yerine getirmeyen,Allah’tan korkup sakınmayan,ölçüsü Kuran ve Allah rızası olmayan bir insan,ne kadar iyi niyetli olduğunu iddia ederse etsin,bu düşüncesinin ona ahrette bir faydası olmayacaktır.Sadece kalp temizliğinden sorgulanılmayacaktır.Allah bize Kuran’la sorgulanacağımızı bildirmiştir:
وَاِنَّهُ لَذِكْرٌ لَكَ وَلِقَوْمِكَ وَسَوْفَ تُسْئَلُونَ
“Şüphesiz o vahiy yolu Kur’ân, sana ve toplumuna bir şereftir, ama zamanı gelince hepiniz O’na karşı, tutumunuzdan dolayı hesaba çekileceksiniz..”
|