Kur’an, insanlara yol gösterme ve onları Allah'a kulluğa çağırma gayesiyle gelmiştir. İnsanları, kendi icat ettikleri her türlü sahte ilahlara esir olmaktan kurtarıp Allah'ın nizamına ulaştırmaya yönelik olan bu ulvi gaye, "Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur. " anlamındaki لا إِلهَ إِلاَّ اللَّه umdesine dayanır.
Yüce Allah, mallarımızın ve çocuklarımızın, Allah’ı zikretmekten bizi alıkoymaması gerektiğini emretmektedir. Ancak bu ayetin daha kolay anlaşılması için öncelikle “zikirden maksat nedir?” sorusunun cevabını bulmamız gerekir.
Allah’ı zikretmek demek yüce Allah’ı tekbir, tehlil, tesbîh, tahmîd cümleleriyle anmaktır. Allah’ı zikretmek, O’nun yüceliğini dile getirmek ve manevi olgunluğa ulaşmak amacıyla yapılır.
Müslüman toplumların önünde duran en büyük ve acil sorunların başında birlik ve beraberlik geliyor. Giderek küçülen ama küçüldükçe de sorunları artan ve sıkışan dünyamızda birlik olmadan dirlik sahibi olmak mümkün değil.
İslam dini gönderiliş gayesine uygun olarak hak ve sorumluluklarımızı belirtmiş, toplum için lazım olan prensipleri ortaya koymuş ve mutlu olabilmemiz için bunlara sarılmamız gerektiğini belirtmiştir.
Bir toplumu, yüzyüze geldiği engeller karşısında dirençli ve Muzaffer kılan, o toplumu oluşturan bireyler arasındaki milli dayanışma ve birlik ruhudur.
Ezanlar susturan darbelerden darbeleri susturan sala seslerini bize lütfettiği için Allah’a hamd ediyorum. Sadece Türkiye’de değil, Kerkük’te ve Bosna’da da salalar okundu” Özgürlüğümüzün simgesi olan minarelerden yükselecek sala sesleri milletimizin maneviyatını yükseltmiştir. Bütün illerimizde minarelerimizden salalar yükseldi. Milletimiz anında bu mesajı aldı. Milletimiz kendi hukukuna sahip çıkmak için evlerinden çıktı. Sadece Türkiye’de değil, Kerkük’te ve Bosna’da da salalar okundu.
Bu darbeye kalkışanlar, tarih boyunca mazlumların umudu olmuş bu milleti, umut olmaktan çıkarmak, belini kırmak, milletimizi tarih sahnesinden silecek derecede katliama tabi tutmakla, milletin tamamına suikast düzenlemekle görevlendirilmiş izanını, vicdanını, aklını, kiralamış oldukları ortaya çıkıyor.
Her konuda olduğu gibi Allah Resûlü, kadına karşı şiddet hususunda da müstesna bir duyarlılığa sahipti. Başta hadis eserleri olmak üzere İslâmî kaynaklar, Hz. Peygamber"in hayatıyla ilgili bütün bilgileri en ince detayına kadar verdikleri hâlde, onun eşlerine ve çocuklarına karşı şiddet uygulamak bir yana, en küçük bir hakaret veya kırıcı bir sözünden bahsetmemişlerdir.
İslâm dini, bir taraftan evlenip huzurlu bir yuva kurarak toplumun temeli olan ideal aile ortamlarının oluşturulmasını tavsiye ederken, diğer taraftan aile mutluluğunun devamı ve iyi nesillerin yetişmesi için bu ortamın her türlü tehlikeden korunmasının gereğine işaret etmiştir. Bu tehlikelerin en başında da özel hayatın mahremiyetine yönelik müdahaleler gelmektedir.
İbrâhim Peygamber’in baba şefkati ile bereketli sofrasının etrafında ailesini ve misafirlerini toplaması, herkesten önce babası Azer’i tevhide davet etmesi...
Yusuf Peygamber’in yaptıkları her şeye rağmen kardeşlerini affetmesi,
Yakub Peygamber’in çocukları Yusuf ve Bünyamin için çırpınışı ve döktüğü gözyaşları...
Nuh Aleyhisselâm’ın oğlu için yalvarıp yakarması,hep aile bağlarının izah edilemeyen gizli gücünün ifadesi değil midir?
Kültürümüzde ‘Allah'ın emriyle ve peygamberin kavliyle' ilkesiyle temeli atılan aile yuvalarının sağlam temeller üzerinde huzurlu bir şekilde devam edebilmesi, ancak Allah ve peygamberinin bu konudaki emir ve isteklerini yerine getirmekle mümkün olacaktır.