Gayb, akıl ve duyular yoluyla hakkında bilgi edinilemeyen varlık alanı demektir. Yüce Kitabımızda 60 yerde geçen bu kelime, Allah’a nispet edilen yerlerde sadece Allah tarafından bilinebilen mutlak gaybı ifade eder. Bununla birlikte Kur’an-ı Kerim’de Rabbimizin bazı kullarını gayb konusunda bilgilendirdiği de haber verilmektedir.
Fitne her zaman insan için bir sıkıntı veya risk anlamı taşır. Ancak fitne olarak değerlendirilen bir durumla karşılaşan insanın bunun bir imtihan olduğu bilincini koruyarak bu tehlikeli sınavı başarıyla sonuçlandırması mümkündür. Bu açıdan bakıldığında fitne, inanma iradesini daha da güçlendirme, ahlakî bakımdan arınma, insanın imanındaki kararlılığını ve erdemli yaşayışını kanıtlama fırsatı vermesi itibariyle ferdin veya toplumun dinî ve ahlakî gelişmesine katkısı olan bir imtihan ve deneme yolu olarak da değerlendirilmektedir
Firavun, kâhinlerinden aldığı bilgilere dayanarak bir peygamber geleceğini ve saltanatının onun tarafından tehdit edileceğini öğrenince, yeni doğan erkek çocukların öldürülmesini emrediyor, kızları ise sağ bırakıyordu
İslam dininde, fedakârlığa büyük önem verilmiştir. Hz. Peygamber ve ona tabi olanların hayatları gıpta ile karşılanacak türden fedakârlık örnekleri ile doludur. Hicret sonrası Ensar ve Muhacir arasındaki tarihe destan fedakârlık örneği, ayetlere de konu olmuştur (Haşr, 59/9). Yine ecdadımızın gerek vatanımızı gerekse kutsal beldeleri koruma uğrunda sergilemiş olduğu gayretler kelimelere sığmayacak fedakârlık örnekleridir.
Peygamberlerin biz insanlara gönderilmelerindeki gaye, yüce Allah’ın mesajını iletmek insanlara öğüt ve nasihat vermektir. Güzelliklerin yaygınlaştırmasındaki en etkin yollardan biri öğüt vermektir. Öğüt vermekten maksat, insanlara faydalı olmak ise nasihat güzel bir üslup ile olmalıdır. Aksi takdirde insanlara faydalı olalım derken gönül kırgınlığına sebebiyet verebiliriz.
Cenab-ı Hakk’ınالضَّارُّ. النَافِعُ“ed-Darru ve’n-Nafiu (zarar ve fayda veren)” anlamına gelen bu iki ismi gönül derinliklerimize kazınmalıdır. Nitekim imanın altı şartını sayarken “hayır ve şerr”in Allah Teâlâ’dan olduğuna inanmanın farz olduğunu öğrenir ve öğretiriz. Allah dilemeden hiçbir kimse bir diğerine fayda veya zarar veremez. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
İnsanları, bir erkek ve dişiden yaratan yüce Allah, onları farklı “şube”lere ayırmış ve iradesi doğrultusunda gerçekleşen bu farklılığın hikmetini de “İnsanî ilişkiler bütünü” olarak açılımı yapılabilecek “teâruf “ terimi ile açıklamıştır.
Kuşkusuz, mal Allah’ındır. Bize emanet olarak verilmiştir. Bu sebeple malı kazanırken de harcarken de Allah’ın rızasına uygun davranmamız gerekir. Esasen kıyamet gününde hesaba çekileceğimiz şeylerden biri de malı nereden kazandığımız ve nereye harcadığımız hususudur. Müslüman olarak bizlerin hak edilmemiş bir kazanç olan faizden uzak durmamız gerekir. Bazı günahlar vardır, zararı yalnızca o günahı işleyene olur. Faiz ise, böyle değildir.
Ailenin huzur ve mutluluğu, toplumun huzur ve mutluluğu demektir. Aile mutluluğunun sağlanması, eşlerin ve diğer aile fertlerinin birbirlerine sevgi, saygı ve hoşgörü çerçevesinde davranmaları ile mümkündür. Acısıyla, tatlısıyla bir ömür boyu beraber hayat sürecek eşlerin dostluğa, karşılıklı sevgi ve saygıya herkesten daha çok ihtiyaçları olduğu açıktır.
Yüce Mevlâmız, tüm temiz, iyi ve güzel olan şeyleri kulları için yarattığını ve bunlardan kullarının istifade etmesini kendi iradesi dışında haram kılabilecek başka bir merciin olamayacağını istifham üslubuyla bildirmektedir. Dolayısıyla, haram ve helal kılma yetkisi sadece yüce Allah’a aittir.