Her ibadetin dünyaya veya ahirete ilişkin faydaları araştırabilir. Dinimizin emir ve yasaklarının ahiretteki kazanımlarına ek olarak dünyadaki kazanımları üzerinde de düşünebiliriz. Ancak ibadetlerin temel amacının, insanları ruhen olgunlaştırmak, kötü yönelişlerini engellemek ve onları ahlâken yükseltmek olduğu unutulmamalıdır.
Özellikle son zamanlarda bir takım kimseler, ‘Bize Kur’an Kâfidir. Allah bize onu göndermiş ve sadece ona dayanmamızı istemiş başka bir kaynakla bizi mesul tutmamıştır.
Sünnet yolunda harcanan normal emek, bid’at yolunda girişilen yoğun gayretlerden daha hayırlıdır. Buna göre normal ve gerekse olağan üstü amellerinizin peygamberlerin yollarına ve sünnetlerine uygun olmasına dikkat ediniz.
Bir olaya tanık olan ve onu ilgili yerlerde anlatan kişiye şahit denir. İslâm’da şahitliğe büyük önem verilmiştir. Çünkü davaların ispatında en önemli delillerden birini şahitler oluşturmaktadır. Şahitlik dinî bir görevdir. Adaletin gerçekleşmesi ve hakkın ortaya çıkması büyük ölçüde şahitlerin bu görevi yerine getirmelerine bağlıdır.
Şehidler kazandıkları manevi mertebe sebebiyle dünyada hayırla yâd edildikleri gibi ahirette de büyük derecelere nail olurlar. Onların elde ettikleri bu yüce paye ve mükâfat, sadece kendilerine değildir. Onun yakınları ve sevdikleri de bu yüce mertebeden nasiplerini alırlar.
Allah Teâlâ büyük lütuf ve kerem sahibi olduğu için yer yüzünün halifeleri kıldığı insanı yalnız bırakmamış, ilk insan ve ilk peygamber Hz. Adem (AS)’dan itibaren gönderdiği peygamberlerle, dünya ve ahiret mutluluğunun yollarını göstermiştir. Peygamberler hem doğru yolu gösteriyor hem de kendileri uygulayarak örnek oluyorlardı. Hiç şüphe yok ki, bu peygamberlerin sonuncusu bizim Peygamberimiz Muhammed Mustafa (SAV)’dir. O Allah’ın emir ve yasaklarını en güzel şekilde ve hiçbir eksiklik yapmadan duyurmuş ve bu görevi yapmanın huzuru içerisinde bu fani hayatı terk ederek ahirete intikal etmiştir. Peygamberimiz (SAV) meşhur veda hutbesinin sonunda dinleyenlere sordu:
“Ey insanlar! Yarın beni sizden soracaklar, ne dersiniz?” Ashab-ı Kiram hep bir ağızdan: “Allah’ın emir ve yasaklarını tebliğ ettin, peygamberlik görevini ifa ettin, bize tavsiyelerde bulundun ve nasihat ettin, diye şahitlik ederiz.” dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz (SAV),mübarek şahadet parmağını göğe doğru kaldırarak sonra da cemaat üzerine çevirip indirerek üç kere: “Şahit ol ya Rab, şahit ol ya Rab, şahit ol ya Rab.” dedi.
Mekke’nin fethi gerçekleştikten sonra, Hz. Peygamber Safa tepesine çıkarak yüksekçe bir yerde durdu. Yeni müslüman olanlar oraya gelip ona biat ettiler. Hz. Ebu Bekir’in babası Ebu Kuhafe henüz müslüman olmamıştı ve çok yaşlıydı. Hz. Ebu Bekir ihtiyar babasının elinden tutarak Peygamberimizin huzuruna getirdi.
Yaşadığımız her anın kıymetini bilmeli ve en iyi şekilde onu değerlendirmeliyiz. Unutmamalıyız ki, bizim için dün geçmiştir. Yarına çıkacağımız ise kesin değildir. Bize düşen, içerisinde bulunduğumuz zamanı en güzel ve hayırlı bir biçimde değerlendirmek ve salih amel sahibi olarak dolu dolu yaşamaktır. İnsan yaşlandıkça emellerinin gençleştiği ifade edilir.
İnsan, bir dine inandıktan sonra o dinin gereklerini yerine getirmeye çalışır. Çünkü din inananından o disiplin içinde yaşamasını yerine getirmesini ister. Emirler, yasaklar belirlidir ve uyulması gerekir. Dinin kurallarına uyan kimse o derece samimi bir mümin olduğuna inanılır.